önceki sayfa 2
a) Hayvanı Kesenin Niteliği
Hayvanı kesen veya avlayan kişinin Müslüman yahut Ehl-i Kitap olması gerekir. Ateistlerin, animistlerin ve putperestlerin kestiği hayvanın eti helal değildir. "Bugün size temiz ve iyi şeyler helal kılınmıştır. Kendilerine kitap verilenlerin yiyeceği size helaldir. Sizin yiyeceğiniz de onlara helaldir" (el-Maide 5/5) mealindeki ayet genel bir ifadeye sahip olmakla ve hakkında özel yasak bulunan yiyecekler hariç Ehl-i Kitab’ın yiyip içtiklerinin tamamını kapsamakla birlikte İslam alimleri "Ehl-i kitabın yiyeceği" ifadesinden özellikle onların kestikleri hayvanın kastedildiği görüşündedirler. Çünkü kesimle ilgisi bulunmayan yiyecekler konusunda Ehl-i kitap'la diğer gayri müslimler arasında fark yoktur.
Kimlerin Ehl-i Kitap sayılacağı ise ayrı bir tartışma konusudur. (bk. EHL-i KİTAP). Ancak Müslümanlığı terk edip Yahudi veya Hıristiyan olanların kestiği hayvanın eti ulemanın çoğunluğuna göre yenmez. Sabi1ler'in kestiğinin helal olup olmadığı ise ihtilaflıdır ve bu durum onların Ehl-i kitap sayılıp sayılmayacağı konusundaki görüş ayrılığından kaynaklanmaktadır (Serahsi, XI, 245; Nevevi, elMecmü', IX, 74-75). Benzeri bir tartışma, Budizm gibi açık bir tanrı inancı taşımayan diğer din ve inanç mensupları hakkında da yapılabilir. Öte yandan Ehl-i kitabın kesim usulünün de sonucu etkileyip etkilemeyeceği hususu tartışmalıdır.
Fakihlerin çoğunluğuna göre Ehl-i kitabın kestiği hayvanlar ancak İslam dininin öngördüğü usule uyularak ve keskin bir aletle boğazından kesilmesi şartıyla yenebilir. Aralarında Maliki fakihi Ebû Bekir İbnü'I-Arabi'nin de bulunduğu bir grup bilgine göre Ehl-i kitabın kestiği hayvanın yenebilmesi için onların İslami kesim usulüne uymaları şart değildir. Bunun kendi dinlerine göre geçerli olması yeterlidir. (Bugün genel olarak Hıristiyan yahut Yahudi olarak nitelendirilen ancak çoğunluğunun bu dinlerle gelenekler bir tanımlamanın dışında bağı olmayan kimselerden oluşması ayrıca ele alınması gerekmektedir)
Hayvanı kesen kişide aranan bir diğer şart da akıllı ve mümeyyiz olmasıdır. Erkeklik vasfı aranmaz. Mümeyyiz yani iyi ile kötüyü birbirinden ayırt edebilen çocuklar da hayvan kesebilir. Fukahanın çoğunluğuna göre mümeyyiz olmayan çocukla deli ve muhakeme gücünü büyük ölçüde kaybetmiş sarhoş hayvan kesmeye ehil değildir. Şafii mezhebinde tercih edilen görüşe göre deli ve sarhoşla mümeyyiz olmasa da hayvanı kesebilecek güçteki çocuğun kestiği de yenir.
b) Kesimde Kullanılan Alet
Kesimde esas olan şey hayvana eziyet etmeden, an çektirmeden kanını akıtmaktır; bu da ancak keskin bir alet kullanmakla mümkündür. Hz. Peygamber, kesimin hayvana zahmet vermeden, onu hoş tutarak iv bir biçimde yapılmasının gerekliliğini vurgular (Müslim, "Şayd", 57; Ebû Dâvûd "Edâhî", 12). İslâm âlimleri, keskin bir bıçakla ve hayvana mümkün olduğunca az acı verecek kesimi tavsiye ederken gerektiğinde kan akıtabilen keskin taş, ağaç parçası, demir, cam ve kamış gibi maddeleri kullanmayı da meşru sayarlar; ancak diş ve tırnak gibi şeylerle kesilen hayvanın yenip yenmeyeceği ihtilaflıdır. Ez yet verici kör bir aletle kesim yapma-mekruhtur. Tezkiyenin hayvanın boğaz kısmından yapılması ve kesici alet kullanılması, damarlardaki kanın olabildiğince akması ve ette kalmaması içindir.
Bu sebeple günümüzde dünyanın çeşitli yerde kullanılan elektrik şoku, tabanca, karbondioksit gazı verme, başına çekiç veya tokmakla vurma, omuriliğine şiş sokma gibi tekniklerle öldürülen hayvanat Mâide Suresi’nin üçüncü ayetinde yenmelerinin haram olduğu belirtilen gruba girer. Çünkü hayvanın kesim esnasında canlı bulunması ve ölümünün de bu kesim işlemi sonucu meydana gelmesi gerekir. Ancak bu tür bir uygulama hayvanın ölümüne yol açmayacak, sadece onun sakinleşmesini temin edecek noktada bayılır ve daha sonra hayvan canlı iken usulüne göre kesilirse eti yenir. Bununla birlikte yapılan işlemin sinir sistemini büyük ölçüde etkileyerek hayvanın hareket kabiliyetini ve dolayısıyla damarlarındaki kanın tamamen akmasını engellenmemesine dikkat etmek gerekir.
c) Besmele Çekmek
Kur'ân-ı Kerim'e, kesim esnasında Allah'tan başkasının adının anılması veya hayvanın Allah'tan başkasına kurban edilmesi halinde sinin yenmeyeceği açıkça belirtilmiş (el-Bakara 2/173; el-Mâide 5/3), fakihler de bu konuda görüş birliğine varmışlardır. Âlimlerin çoğunluğuna göre, kesilen veya avlanan hayvanın etinin helâl olabilmesi için kesim anında veya av hayvanını salıverirken ve ava ateş ederken besmele çekmek şarttır. Hayvanı keserken üzerine Allah'ın adını anmayı emreden âyetlerin ayetlerin (En'âm 6/118, 121) nasıl yorumlatacağı ve buna bağlı olarak kesilirken besmelenin unutulması veya kasten terk edilmesi halinde bu hayvanın etinin yenmesinin hükmü tartışmalıdır.
Zahirîler, her halükârda besmeleyi şart gördüklerinden bunu kasten terk edenin de unutanın da kestiğinin yenmeyeceği görüşendedir. Hanefî ve Mâlikîler başta olmak üzere çoğunluk besmelenin kasten terk edilmesi durumunda hayvanın etinin yenmeyeceğini, unutanın ise hükmen besmeleyi söylemiş sayılacağını kabul eter. Şâfiîler'e göre kesim sırasında Allah’ın adını anmak sünnettir ve kasten terk gedilmesi mekruhtur. Ancak kasten terk edilse kesilen hayvanın eti helâldir. Kesim esnasında Allah'ın adının anılması Müslümanlar için olduğu gibi Ehl-i kitap için de söz konusudur. Âlimlerin çoğunluğuna göre bunun yanında Allah'tan başkasının adını anmamaları da gerekir. Meselâ, "Allah'ın ve Mesih'in adıyla diyerek hayvanı keserlerse bu hayvan âyette geçen "Allah'tan başkası adına kesilenler" (el-Mâide 5/3) grubuna gireceğinden yenmez. Ancak Allah'ın adıyla birlikte başkasının adının anılıp anılmadığının araştırılması gerekmez (Kâsânî, V. 46; ibn Rüşd, 1, 450; İbn Kudâme, VIII, 578). Mâlikî mezhebine göre Allah adının anılması Müslümanlar için şart olmakla birlikte Gayri Müslimler için şart değildir. Aralarında Abdullah b. Abbas, Atâ b. Ebû Rebâh, İbn Şihâb ez-Zührî, Rebîatür-re'y, Şa'bîve Mekhûl b. Ebû Müslim'in de bulunduğu bazı âlimlere göre Yahudilerin ve Hıristiyanların "Mesîh adına" veya "Üzeyir adına" gibi ifadeler kullanarak kestikleri de yenir. Çünkü onların yiyeceklerinin, yani kestikleri hayvanların helâl olduğunu ifade eden âyet indiği zaman da kesim anında böyle diyorlardı (Kurtubi VI, 76).
Bu durumda İslâm'a göre eti helâl olan hayvanların Ehl-i Kitap tarafından usulüne uygun şekilde kesilmesi halinde yenmesi caizdir. Günümüzde bu konuda aksi sabit olmadıkça paketler üzerindeki bilgilere itibar edilir (Seyyid Sabık, III, 290; Ahmed eş-Şerebâsî, II, 302; Zuhaylî, III, 689).
d) Kesimin Yapılışı.
İhtiyarî tezkiye nefes ve yemek borusu ile bunların sağında ve solunda yer alan iki damar kesilerek yapılır ve buna tam kesim denir. Ebû Hanîfe'ye göre bunlardan en az üçünün, Mâlikîler'in meşhur görüşüne göre nefes borusu ile damarların. Şâfiîler'le Hanbelîler'e göre yemek ve nefes borularının, Ebû Yûsuf'a göre yemek ve nefes boruları ile damarlardan birinin, Muhammed b. Hasan eş-Şeybânî'ye göre yemek ve nefes boruları ile iki damardan her birinin ekseriyetinin kesilmesi halinde tezkiye gerçekleşir.
Sığır ve davarlarda zebh, develerde nahr sünnet veya müstehaptır. İmam Mâlik'e göre bir zorunluluk olmadıkça sığır ve davarda zebh, devede nahrın uygulanması şarttır, aksi takdirde kesilen hayvanın eti yenmez. Hayvanı ensesinden kesmek mekruhtur. Bu şekilde yapılan kesimde, hayvan ölmeden damarlarla yemek ve nefes borularına ulaşılır ve bunlar belirtilen farklı görüşlere göre asgari ölçüde kesilirse etinin yenmesi helâl olur. Av hayvanlarında ve herhangi bir sebeple yakalanması mümkün olmayan evcil hayvanlarda başvurulan zorunlu tezkiye ise hayvanı herhangi bir yerinden kesici, kan akıtıcı bir aletle yaralamak suretiyle olur. Bu hayvanlar aldıkları yara ile ölmeden ele geçirilebilirse ihtiyarî tezkiye şartlarına göre de kesimleri yapılır.
e) Sünnete Göre Kesim Şekli
Hz. Peygamber kendisi bizzat deve ve koç kurban ederek hayvan kesiminin nasıl yapılacağını göstermiş ve bu konuda önemli gördüğü noktalara işaret edip şöyle demiştir: "Şüphesiz Allah her şeye karşı iyi ve güzel davranmayı emretmiştir... O halde hayvan keseceğiniz zaman en güzel şekilde kesiniz. Bu işi yapacak kimse bıçağını bilesin ve keseceği hayvanı rahat ettirsin" (Müslim, "Şayd", 57; Ebû Dâvûd, "Edâhî", 12). Buna göre bıçak önceden bilenir, hayvan kesim yerine götürülürken canı acıtılmaz: imkân dâahilinde diğer hayvanların gözü önünde kesilmemesine dikkat edilir.
Kesilecek hayvan koyun, keçi veya sığır cinsinden ise sol yanına yatırılır ve kıbleye çevrilir; daha sonra hareketiyle kanın çıkmasına yardımcı olması için sağ arka ayağı serbest bırakılarak üçayağı bağlanır ve sol elle kafası çeneden tutulup "Bismillâhi Allâhü ekber" veya "Bismillah" denilerek sağ elle bıçak çene altından hızlıca çekilir; böylece yemek ve nefes boruları ile can damarları kesilir.
Kesimin boyun omuruna kadar ulaşması, ancak içerideki omuriliğe varmaması, can çıkmadan başın hemen koparılmaması ve hayvanın çırpınması dinmeden yüzmeye başlanmaması tavsiye edilir; aksine hareket edilmesi hayvanın acısını arttıracağından mekruh sayılmıştır. Bu tavsiyelerde, hayvana en az acı verme ve damarlarındaki kanın mümkün olduğunca çıkıp akmasını sağlama hedefi gözetilmektedir; dolayısıyla bu hedefi daha iyi gerçekleştirecek metotlar bulunduğu takdirde onlar uygulanır.
f) Kesilen Hayvanın Yenmeyen Kısımları
Hayvanın kanı, erkeklik ve dişilik organı, husyeleri, mesane ve ödü ile deri altında oluşabilecek bezeler yenmez. Kanının yenmesi âyette açıkça yasaklandığı için haram, diğerleri ise tahrîmen mekruhtur. Bunlar pis şeylerden sayılmış, Hz. Peygamber'in de yenmelerini kerih gördüğü rivayet edilmiştir (Beyhaki, X, 7, 8; Kâsânî, V, 61). Usulüne uygun olarak kesilen hayvanın damarlarında ve etlerin arasında kalan kan parçacıklarının bir sakıncası yoktur.
g) Kesilen Hayvandan Çıkan Yavru
Kesim sırasında hayvanın kamından canlı yavru çıkarsa yenilmek istenmesi halinde onun da ayrıca kesilmesi gerekir. Organları tam gelişmemiş olan yavru ise yenmez. Yavrunun ölü olarak çıkması durumunda annesinin kesiminden önce öldüğü biliniyorsa yenmesi ittifakla haramdır. Ölümünün annesinin kesilmesiyle olduğuna kanaat getirilirse Ebû Hanîfe'ye göre yine yenmezken Mâlikî, Şâfıî ve Hanbelî mezhepleriyle Hanefîler'den Ebû Yûsuf ve Muhammed b. Hasan eş-Şeybânî, "Annenin kesilmesi karnındaki yavrunun da kesilmesi demektir" hadisine (Ebû Dâ-vûd, "Edâhî", 18; Tirmizî, "Et'ime", 2) dayanarak yavrunun yenebileceğini söylerler (Serahsî, X, 6-7; Kâsânî, V, 42). İmam Şafiî ve Ahmed b. Hanbel'e göre ise organları tam gelişmemiş yavrunun da eti yenebilir.
5. Diğer Fıkhî Hükümler
Hayvanların dirisinin veya ölüsünün deri, kıl, ter, salya gibi parça veya salgılarının fıkhî hükmü etinin yenip yenmemesi konusuyla kısmen bağlantılıdır; ancak taharet ve namaz bahislerini yakından ilgilendirdiği için fakihler arasında ayrı bir tartışma konusu teşkil etmiştir. Hayvanlar diri oldukları sürece şer'an temiz sayılırlar (köpeğin ve domuzun durumu tartışmalıdır); bu sebeple canlı hayvanların bir suya girip çıkmaları genelde idrar, salya ve üzerlerindeki pislikler bulaşmadığı sürece o suyu necis kılmaz. Hayvanın suda ölmesi halinde suyun necis olup olmayacağı ise etinin yenip yenmemesi, suda kalma süresi ve suyun miktarıyla bağlantılı biçimde değişiklik gösterir. Hayvanların idrarları daima necis sayılmakla birlikte bunun derecesi (ağır veya hafif oluşu) hayvanın cinsine göre değişir.
Dışkıları ise etlerinin yenip yenmeyişinden çok sakınmanın mümkün olup olmayışına göre bazı ayırımlara tâbi tutulmuş ve kolaylaştırıcı bir yol takip edilmiştir. Bu ayırımların daha çok kuyu ve havuz sularının temizlenmesiyle namazın sıhhatine engel oluşturan miktarın belirlenmesi açısından önem taşıdığı söylenebilir. Hayvanların salya ve terleri kural olarak etlerinin hükmüne tâbi ise de içtikleri suyun artığının temiz (tâhir) sayılması veya dinî temizlikte kullanılabilmesi (mutahhir) konusundaki görüşler farklıdır. Mâlikî ve Şâfiîler'in bu konuda daha müsamahakâr olduğu, Hanbelîler'in ve özellikle Hanefîler'in titiz davranıp hayvanların etlerinin yenip yenmediğine, salyalarının suya bulaşma ihtimaline, kaçınma zorluğuna, yani zaruret ve ihtiyaç ilkesine göre birtakım ayırımlar yaparak hüküm verdikleri görülür (bk. NECASET; SU; TAHARET).
Hayvanların içinde kan dolaşmayan boynuz, tırnak, kıl ve kemik gibi parçaları ölmeleriyle necis olmaz. Domuzun gerek bu tür kısımları gerekse derisi fakihlerin çoğunluğu tarafından meyte hükmünde görülüp necis sayılmıştır. Diğer hayvanlarınkiler hakkında ise etinin yenip yenmemesine, ölüm şekline ve derinin tabaklanıp tabaklanmamasına bağlı olarak mezhepler ve fakihler tarafından farklı görüşler ileri sürülmüştür.
Hayvanların verdiği zararların tazmini, İslâm hukukunda geniş ve ayrıntılı dokt-rinel tartışmalara konu olmuştur. Bir hadiste hayvanların cinayet ve zararlarının hukuken hükümsüz olduğu belirtilirken (Buhârî, "Diyât", 28-29; Müslim, "Hu-dûd", 45) bir başka hadiste hayvanların bağ ve bahçelere gündüz değil gece verdikleri zararların hayvan sahiplerince tazmin edileceği (Şevkânî, V, 364), yolda ve kalabalık yerlerde verecekleri zararların yine sahipleri tarafından karşılanacağı (a.g.e., V, 364-365) ifade edilmiştir. Fakihlerin de hayvan sahibinin kusur ve ihmalinin bulunmasına, bölgenin örfüne, zararın önlenemez oluşuna, zarar konusuna, hayvanın cins, tür ve özelliğine göre birtakım ayırımlar yaptıkları ve sonuçta hayvan sahibinin kusurlu bulunduğu sürece kural olarak sorumlu tutulduğu, diğer durumlarda ise zarara uğrayanın haklılığı ve mağduriyet derecesi de göz önüne alınarak hakkaniyet ölçülerine göre hayvan sahibine sorumluluk yüklendiği söylenebilir. Hayvanların zekâtı, avlanması gibi meseleler de yine fıkıh literatüründe ayrıntılı bir şekilde incelenen konular arasında yer alır (bk. AV; ZEKÂT). ilk sayfaya dön
Kaynak: Diyanet İslam Ansiklopedisi, Cilt 17, s 92-98, Hayvan maddesi.
Madde yazarı: Mehmet Şener