önceki sayfa 1
Bazı Mâliki fakihleri, ayette açıkça belirtilen domuz dışındaki hayvanların yenmesini kural olarak caiz görürken mezhepte meşhur görüş gerek aslan gibi yırtıcı hayvanların gerekse kartal vb. yırtıcı kuşların veya pislikle beslenen karga gibi kuşların yenmesinin mekruh olduğu yönündedir. Bu âlimler ayetteki genel iznin ilgili hadislerle sınırlanamayacağı, fakat hadislerinde yok sayılamayacağı noktasından hareket etmişlerdir. Bu görüş ayrılığı bir ölçüde Kur’an ile sabit hükümlerin hadislerle neshedilmesine, daraltılmasına veya genişletilmesine dair usul ayrılıklarından kaynaklanmaktadır. Ayrıca hangi hayvanların köpek dişi veya saldırganlık özelliği taşıdığının tespiti, bazılarının şeklen kököpek dişi olsa bile fonksiyon açısından köpek dişi sayılıp sayılamayacağı, hayvanın tabia icabı iğrenç olup olmadığında farklı değer1endirmelerin yapılabilmesi, keler (semender) gibi bazı hayvanlar hakkında ayrıca hadislerin bulunması ihtilafı genişletmektedir.
Eti yenen hayvanların tespitinde çerçeveyi en dar tutanların Hanefiler en geniş tutanların ise Mâlikiler olduğunu söylenebilirse de bu çerçeve içinde pek çok ayrıntı ve görüş farklılıkları bulunmaktadır. Mesela Hanefiler'e göre yukarıda sayılanlara ilave olarak çakal. Sincap, tilki, kirpi, gelincik, köstebek, kertenkele, keler, salyangoz gibi hayvanlar ve her türlü haşerat haram kabul edilir. Bunlardan bir veya birkaçını caiz gören mezhepler ve fakihler yanında ayı, fil, kurt, çakan kedi etini mubah sayan âlimler de vardır.
Yabani tavşan büyük çoğunluğa göre helal, aralarında Abdullah b. Amr b. As'ın da bulunduğu bazı âlimlere göre ise tahrîmen mekruhtur. Dört mezhep genel kabul gören görüş evcil eşek etinin haram olduğudur. Bunu bazı Mâliki fakihlerinin tenzîhen mekruh saydığı, hatta bazı sahabelerin ve Hanefiler'den Bişr b. Gıyâs el-Merîsî'nin helal gördüğü rivayet edilir.
At eti, Şafii ve Hanbelî hukukçuları ile Hanefiler'den Ebû Yusuf ve Ebu Muhammed'e, ayrıca bazı Mâliki hukukçularına göre helaldir. Hanefi mezhebinde yaygın görüşe ve bazı Mâliki hukukçularına göre yenmesi caiz ise de tenzîhen mekruhtur. Ebû Hanife'den nakledilen meşhur görüşe göre de tahrîmen mekruh ve bazı Malîkiler'e göre haramdır.
Eti yenen bir hayvanla eti yenmeyen bir hayvanın çiftleşmesinden doğan hayvanların etlerinin yenip yenmeyeceği tartışmalıdır. Doğan yavrunun annesine tâbi olduğunu söyleyen Hanefiler'e göre at ile eşeğin çiftleşmesinden doğan katır hüküm itibariyle annesine bağlıdır. At etini helal sayanlara göre atın doğurduğu katırın eti de helâldir, fakat eşeğin doğurduğu katırın eti helâl değildir. Mâlîkiler de anneyi esas almakla birlikte doğan hayvanın şeklen eti yenmeyen hayvana benzemesi halinde annesi ne olursa olsun etinin yenmeyeceğini söylerler. Şafiiler ve Hanbelîler ise erkek veya dişiden birinin etinin yenmemesinin yavrunun etinin haramlığı için yeterli olduğu görüşündedirler. Onlar erkek ve dişinin ikisini de asıl kabul edip, "Bir şeyde haramlık ve helallik ihtimali eşit olunca haram oluşu tercih edilir" prensibini esas alırlar. Katır etini, iki farklı cinsten hayvanın çiftleşmesinden doğan yavrunun etiyle ilgili bu temel yaklaşımdan ayrı olarak ele alıp bazı ayet ve hadislere dayanarak haram veya mekruh sayan İslam âlimleri yanında İbn Hazm gibi helal olduğunu söyleyenler de vardır (Ebû Serî', s. 28-30).
Tavuk, kaz, ördek ve hindi gibi kümes hayvanlarının esasen helal olmasına rağmen dinen necis sayılan maddelerle beslendikleri takdirde bekletilmeden kesilip yenmeleri bütün mezheplere göre mekruhtur. Hatta Ahmed b. Hanbel’den haram olduğu yönünde bir görüş de rivayet edilir. Bu hayvanların bir süre temiz gıda ile beslenmesinden sonra yenmeleri daha uygun olur. Bu süre için iki, üç, on veya kırk gün gibi bazı rakamlar veriliyorsa da Hanefi Fakihi Serahsî'nin ifadesine göre böyle bir tespit yerine hayvandaki pis kokunun gitmesini sağlayacak kadar bir süre esas alınmalıdır (el-Mebsût, XI. 256).
Kuşların etinin yenilebilirliği hakkında genel ölçü pençeli ve pis (habîs) olmamalarıdır. Mâlikîler'in çoğunluğu, yırtıcı hayvanlar gibi kuşların da pençeleriyle avlanıp avlanmamasını dikkate almaksızın hepsini helâl sayar. Bazılarında ihtilaf bulunmakla birlikte keklik, bıldırcın, serçe, sığırcık, bülbül, güvercin, kumru, kırlangıç, papağan, baykuş, turna, toy. toygar, saksağan, bağırtlak ve deve kuşunun eti helaldir. Saksağan, kırlangıç ve baykuş Şafii ve Hanbelîler'e, papağan ve tavus ise yalnız Şafiiler'e göre haramdır. Hüdhüd Hanefi ve Mâlikîler'e göre mekruh, Şafii ve Habelîler'e göre haramdır. Yarasa Hanefi ve Mâlikiler'e göre mekruh (veya haram). Şafii ve Hanbelîler'e göre haramdır. Göçeğen kuşu (surad) Hanefiler'e göre mekruh, diğerlerine göre helaldir. Kartal, atmaca, şahin, doğan, kerkenez ve delice gibi avcı kuşlarla akbaba ve pençesiz de olsa kuzgun, karga gibi leş yiyen diğer kuşlar ise çoğunluğa göre haramdır.
Yerin altında veya üstünde yaşayan her tür böcek, sinek, arı, örümcek, kırkayak, tırtıl, meyve kurdu, akrep, yılan, kertenkele, keler, kurbağa, salyangoz, fare, köstebek vb. hayvanların yenmesi haramdır. Mâlikîler'in çoğunluğu, yukarıda belirtilen temel görüşlerine uygun biçimde bu tür hayvan ve böcekleri yemenin helal olduğunu söylemiştir. Haşarat türüne giren çekirgenin helal olduğunda ise ihtilaf yoktur.
Deniz avının ve denizden gelen yiyeceğin helal olduğunu (el-Maide 5/96) ve buradan taze et yendiğini (el-Fatır 35/12) ifade eden ayetlerle deniz suyuna dair bir soruya Hz. Peygamber'in verdiği, "Onun suyu temiz, meytesi (içinde ölen) helaldir" (Ebû Davud-Taharet 41; Tirmizi-Taharet 5 2) şeklindeki cevapla, haklarında özel hüküm bulunmayan konularda mubahlığın esas alınacağı ve pis şeylerin yenilemeyeceği gibi genel prensipler suda yaşayan hayvanlara dair hükümlerin temelini teşkil eder. Bu delilleri, kara hayvanlarıyla ilgili yaklaşımlarına paralel bir şekilde yorumlayan Hanefiler sadece balık (sernek) türündeki su ürünlerinin helal olduğunu, midye, istakoz, karides gibi hayvanların etinin yenmeyeceğini söylerken Mâlikîler bütün su ürünlerini hel al kabul ederler. Şafiiler, temelde su ürünlerinin hepsini helal saymakla birlikte bir grup Şafii ve Hanbelî fıkıhçılara göre balık dışında kalanların hükmü benzeri kara hayvanlarına kıyaslanarak tespit edilir. Hanefi ve Şafii mezheplerine göre hem karada hem suda yaşayan kurbağa, kaplumbağa, yılan ve yengeç gibi hayvanlardan yılan zehirli. diğerleri de pis olduğu için yenmez, Mâlikiler bu tür hayvanların yenmesini kural olarak caiz görürken Habelîler timsah, kurbağa ve yılanı haram sayar, diğerlerini ise kanı olanların (mesela su samuru, yengeç, deniz kaplumbağası) kesilmesi kaydıyla caiz görürler,
Avlanarak elde edilen balıklar yanında suyun çekilmesi, birden aşırı derecede ısınması veya soğuması yahut bir yere sıkışma gibi tabii sebeplerle ölen balıklar da yenir. Ancak diğerlerinin zayıf kabul ettiği bir hadisi (İbn Mace-Şayd 18; Ebû Davud-Erime 35) esas alan Hanefiler, belirtilen sebeplerin dışında kendiliğinden ölen ve genellikle su üstüne çıkan balıkların yenmesini haram görürler. Hz. Ebu Bekir ise bunların helal olduğunu belirtmiştir (Buhari-Zebâ'ih 12). Böyle bir balığın yenmemesinin başlıca sebebi nasıl ve ne zaman öldüğünün bilinmemesi, dolayısıyla etinin tıbben zararlı hale gelmiş olması ihtimalidir. Nitekim buna cevaz verenlere göre de ette bir bozulma görülmesi halinde yenilemeyeceği açıktır. Günümüzde çevre kirliliği vb. bir sebeple ölen balıkların durumu da bu çerçevede değerlendirilmeli ve tıbbi açıdan zararlı olup olmadıkları esas alınmalıdır.
4. Hayvanların Kesimi (tezkiye).
Kur'an-ı Kerim'in genel anlatımından. yeryüzündeki nimetlerden faydalanmada mubahlık ve serbestliğin asıl kural olduğu ancak gerekli durumlarda birtakım kayıt ve sınırlamaların getirildiği anlaşılmaktadır. İslam'ın gerek eti yenen ve yenmeyen hayvanlar hakkında koyduğu ölçülerin, gerekse eti yenen hayvanların kesim şart ve usullerine dair getirdiği hükümlerin yine bu tür kayıt ve sınırlamalar arasında yer aldığı ve sağlık, beslenme dini mükellefiyet açılarından en az diğerleri kadar önem taşıyan bu hususların da fıkıh literatüründe titizlikle incelendiği görülür.
Hayvanların kesilip kanlarının akıtılmasından sonra yenmesinin gerekliliği konusunda bütün semavi dinler ortak görüşe sahiptir. Yahudilik’de konu üzerinde bugün de hassasiyetle durulurken Hıristiyanlık'ta, Pavlus'un yeme içme hususundaki dini kayıtları belli amaçlarla tahrif etmesi konuyu dini gereklilik kapsamından çıkarmıştır. İslam dininde eti yenen kara hayvanlarının ancak fiilen veya hükmen boğazlanması halinde helal olacağı, aksi takdirde ölü hayvan hükmüne gireceği ilkesi hassasiyetle sürdürülmüş ve konu fıkıh kitaplarında "zebâih" başlığı altında ayrı bir bölüm halinde ele alınıp incelenmiştir.
Suda yaşayanlar dışındaki hayvanların etlerinin helal olması için hayatlarının İslam'ın muteber saydığı bir müdahale ile sona ermesi şarttır. Hayvanın yaşamının bu şekilde sona erdirilmesine "zekât" ve "tezkiye", boynun çene ile birleştiği yerden kesilmesine "zebh" ve boynun göğse birleştiği yerden kesilmesine de "nahr" denilmektedir.
Tezkiyede bulunan kişinin Müslüman veya Ehl-i Kitap (kimin ehli kitap olduğu konusunda farklı görüşler vardır) olması, kesici bir alet kullanması ve bu işi Allah'tan başkası adına yapmaması da şarttır. İslam hukukçuları, karada yaşayan ve kesildiğinde veya yaralandığında kanı akan hayvanların yenilebilmesi için tezkiyeyi şart koşarlar. Balık ve diğer su ürünleriyle çekirgede ilgili hadislere istinaden (Müsned, II. 97; Ebû Davud. "Taharet", 41 ; Tirmizi, "Taharet", 52) bu şart aranmaz. Söz konusu hayvanlar kendiliklerinden ölseler de yenmeleri mubah görülür.
Hem karada hem suda yaşayan hayvanlardan helal sayılanların ise kesimi yapılmasının gerekip gerekmediği konusu fakihler arasında tartışmalıdır. Ancak bunlardan akıcı kanı olanların kesimle helal sayılacağı görüşü ağır basar. Kesim işlemi genelde eti yenen hayvanlar için söz konusu ise de eti yenmeyen hayvanların kesiminin de bazı fıkhı sonuçları vardır. Mesela Hanefiler'e göre bu tür hayvanlar canlı iken temiz sayıldıkları gibi (domuz ve köpeğin durumu tartışmalıdır) kesilmeleri halinde de temiz sayılırlar, dolayısıyla tüy ve derilerinden faydalanılabilir. (domuz hariç) Aksi takdirde post veya derileri ancak tabaklanmakla temiz olur.
Tezkiye ihtiyarî ve ıztırarî (hakiki ve hükmi) diye ikiye ayrılır. İhtiyarî tezkiye, usulüne uygun olarak keskin bir aletle boğaz bölgesinden keserek bir hayvanın hayatına son vermektir. Iztırarî tezkiye ise hayvanı herhangi bir yerinden kan akıtıcı bir aletle yaralayıp öldürmektir.
İkinci usul genellikle av hayvanları için geçerlidir. Ancak yakalanamayan eti helal evcil hayvanlara da uygulanabilir. Mesela keçi kaçar ve yakalanması mümkün olmazsa yahut kuyu gibi ulaşılması imkânsız bir yere düşerse delici-dürtücü veya ateşli bir silahla yaralanıp öldürülebilir. Eğer ölmeden önce yetişilirse usulüne uygun biçimde kesilmesi gerekir. Aksi takdirde murdar sayılır. Hayvanların tezkiyesi etlerinin haram veya helal olması sonucunu doğrudan etkilediğinden fakihler kesenin niteliği, kullanılan alet, sünnete uygun kesim şekli ve Allah'ın adının anılması hayvanın yenmeyen kısımları ve rahminden çıkan yavru gibi hususların üzerinde ayrıca durmuşlardır.
sonraki sayfa 3