Anasayfa / Faruk Beşer / Gıda, ilaç, silah
Faruk Beşer

Faruk Beşer

Eklenme Tarihi: 22 Mart 2015 00:00

Gıda, ilaç, silah

Buyurmuştur ki: “Ey peygamberler! Helalü hoş (tayyib) olan şeyleri yiyin ve salih amel yapın. Ben sizin ne yaptığınızı çok iyi bilirim” (23/51). Yine buyurmuştur ki, ey müminler! Size verdiğimiz rızıkların tayyib olanlarından yiyin (2/172). Sonra da bir adamı hatırlatıyor: Uzun bir yolculuğa çıkmış, toz toprak içerisinde, ellerini semaya kaldırıyor ve ya Rab! Ya Rab! diye dua ediyor. Ama yediği haram, içtiği haram, giydiği haram, haramla besleniyor. Böyle bir dua nasıl kabul edilebilir? diyor”. (Müslim).

İki gündür Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'nin, Suudi Arabistan Uluslararası İslam Ekonomisi ve Finans Kurumu ile birlikte düzenledikleri “Uluslararası Helal Ürün Ekonomisi Sempozyumu”nda idik. Böyle başarılı bir sempozyum için her iki kurumu da tebrik ediyorum.

10’a yakın ülkeden uzmanları dinleme fırsatı bulduk. Ama bu sempozyum sebebiyle biz hâl-i pürmelâlimizi de bir kez daha görmüş olduk. Dünyada 1,8 milyar Müslüman var. Bir kişinin günlük gıda tüketimi ortalama 2 dolar olsa bu insanlar yılda yaklaşık 2 trilyon dolarlık gıda tüketiyor demek. Bu da tabii ki, uluslararası şirketlerin iştahını kabartıyor. Pazarı kapmak için ne numaralar çeviriyorlar. Helal gıda belgesi ilk kez 1960’larda Amerika’da uygulanmış.

Muhtemelen bunu yapanlar da Müslümanlar değil, onlara ürün satmak isteyen yabancılar ve yine muhtemelen Yahudilerin ‘Koşar’ından etkilenmiş. Ama elli yıldır Müslümanlar hala istenilen bir düzeye ulaşamamışlar. Demek ki, bütün kurumlar birleşik kaplar gibi ancak beraber yükselebiliyor.

Bugün dünyada 200’den fazla helal belgesi veren kurum varmış ve bunların çoğu da yine Müslüman olmayanların elinde imiş. İslam ülkelerindeki pazarlara girmek isteyen gıda üreticileri parayı basınca herhangi bir cami derneğinden bile bir helal belgesi alabiliyormuş.

Ortadoğu İslam ülkelerindeki et piyasası bu tür belgelerle tamamen Avustralya ve Brezilya’nın elinde imiş. Konservesinin üzerine önce ‘Fresh Pork’ (taze domuz eti) yazıp altına ‘helal’ damgasını vuranların yanında, balık konservesinin üzerine ‘şer’i usullerle boğazlanmıştır’ diye yazanlar bile var. Müslümanların oluşturdukları kurumlar da mütekâmil değil.

Herkes kendi mezhebini, kendi görüşünü, hatta kendi duygularını ve kendi cemaatini ölçü alınca kimse kimseye güvenmiyor. Dikkatli olduğunu gösterme adına helal belgesi vermek için üretim yapanların abdestli namazlı ve dört başı mamur Müslüman olma şartını koşanlar bile varmış. Hemen hiçbir kuruluşun yeterli fıkıh danışmanlarının bulunmadığı da anlaşılıyor. Hatta bazıları bundan özellikle çekiniyor. Çünkü kendi kurguladıkları çerçeveyi fıkıhçılar daraltabiliyor ya da genişletebiliyor. Diğer yönden belge veren kuruluşlar, belki de tabii olarak, bunu bir kazanç aracına dönüştürmenin yollarını da bulmuşlar.

Diğer yönden kuruma güvenmeyip belge almayan, ya da alamayan sağlam üreticiler belgesiz konumuna düştükleri için ekonomik açıdan zarar eder hale gelebiliyor. Böylece iş içinden çıkılmaz bir hal almış. Çünkü bu belgeyi vermekten daha önemli olan şey, belgenin verildiği andaki elverişli durumun sürdürülebildiğini kontrol edebilmek. Bunu da böyle kurumların yapabilmesi imkânsıza yakın derecede zor.

ABD başta olmak üzere, bu işin rantını kapmak isteyen yabancılar Müslümanların gözünü boyayabilmek için kırk takla atarken Türkiye gibi, böyle bir şey bizim laikliğimize zarar verir, karizmamızı çizer diyenler de var. Türkiye’de şimdilerde bunun salt ekonomik yönünü anlatarak bu laik refleksi aşma çabaları mevcut. Danışma kurulunda da değerli fıkıhçılarımız bulunuyor. Ancak ben uzun erimde bunun da başarılı olabileceğini sanmıyorum, bunun için de danışmanlık tekliflerini kabul etmedim.

Sempozyumu izlerken bende şöyle bir kanaat oluştu: Bu mesele de pek çok benzeri gibi bir güç meselesi. Güçlü bir İslam devleti, ya da bütün İslam ülkelerinin âlimlerinin seçeceği, sembolik de olsa bir halife bulunmadan bu mesele çözülmez. İşi halletme yerine, içinden çıkılmaz duruma iter.

En azından Malezya gibi, laiklik elden gider korkusu taşımadan işi ehline bırakır ve devlet olarak da hata yapanların gözünün yaşına bakmadan murakabesini/kontrolünü yapar ve gerekli yaptırımları uygularsa bir ölçüde başarılabilir. Hep söylüyoruz, Âdemoğlunun ilk sınavı, haram meyveyi yememe sınavıdır. Siz kendi gıdanıza, ilacınıza ve silahınıza kendi damganızı vuramadıkça Müslüman kalabilmeniz zordur.

 

Yazarın Diğer Bazı Yazıları

Yorum Yap

Yorumlar

Bazı Haberler

Topuk kanı reddi sebebi ile Anayasa Mahkemesine başvuru örneği

Topuk kanı reddi sebebi ile Anayasa Mahkemesine başvuru örneği

Sizinde bebeğinizden topuk kanı örneği istenmiş, vermediğiniz için zulme mâruz kalmış ve diğer hukuk yollarını tüketmişseniz aşağıdaki formu kendi gelişmeleriniz çerçevesinde doldurup kendiniz veya avukatınız aracılığı ile Anayasa Mahkemesine müracaat edebilirsiniz.

Selam ver mutlu ol

Selam ver mutlu ol

Selamlaşmak, teşekkür etmek mutluluğu artıyor: Türkiye'de en çok hangi bölgeler yabancılarla konuşuyor? Rasülullah (a.s.v.) Hz. Enes’e (r.a.) şöyle buyurmuştur: “-Ey Enes! Ümmetimden rastladığın kimselere selam ver ki ömrün uzasın. Evine girdiğinde selam ver ki hayrın ve bereketin çok olsun.”

Edremit Aile Mahkemesi'ne Suç Duyurusu: Topuk Kanı zorbalığına tepki

Edremit Aile Mahkemesi'ne Suç Duyurusu: Topuk Kanı zorbalığına tepki

DSÖ'nün emir ve direktiflerine vahiy gibi sarılan Sağlık Bakanlığı hâmilelere şeker yüklemesi ve bebeklere topuk kanı zülmüne devam ediyor. Sezaryan zulmünü bitirmek için gayret etmeyen Sağlık ve Aile Bakanlıkları topuk kanı söz konusu olunca milleti tehditten geri durmuyor. Bebeklerinden zorla topu alınmasına itiraz eden Özdemir ailesi, Edremit 1. Aile Mahkemesinin aleyhlerine verdiği tedbir kararını Bursa Bölge Adliye Mahkemesine taşımıştı. Şimdi de aile adına açıklama yaptı.