Kemâl Özer
Eklenme Tarihi: 14 Ağustos 2011 00:00
Şimdi hükümeti mi eleştirmiş oluyoruz?
Geçtiğimiz günlerde bu kez tebliğ, bir yönetmelik taslağı şeklinde görüşlere açıldı. İlk taslağa yaptığımız gibi nitelikli ve kapsamlı bir katkı sunduk.
Bakanlık kodekse ait tebliğleri yönetmeliğe dönüştürme kararı almış olmalı ki, birçok konuda yönetmelik taslaklarını görüşe açtı. Görüşe açtı ama hiç kimseye bilgi vermedi. Tek yaptığı, Gıda ve Denetim Genel Müdürlüğü’nün sitesine taslağı koymak.
Yeni yönetmelik taslağını dikkatle incelediğimizde, geçtiğimiz yıl yaptığımız hiçbir katkının dikkate alınmadığını gördük. Dahası, tebliğlerde hatalı temel anlayış, yönetmelik taslağında da korunmuş.
İnsan sormadan edemiyor, hiç kimsenin eleştiri ve katkısını dikkate almayacaktınız da, neden öneri topluyorsunuz? Yoksa amacınız yapıyormuş gibi yaparak, ileride gelecek eleştirilere karşı ‘herkesin görüşünü aldık’ diyebilmek mi?
Peki, taslak ne içeriyor?
AB mevzuatından tercüme edildiği metin içindeki vurgulardan da anlaşılan taslağın içeriği kadar, kullandığı dil de öylesine karmaşık ki, bu taslak bu haliyle yürürlüğe girerse, ne üretici sağlıklı uygulayabilir, ne de gıda denetçisi sağlıklı bir tespit yapabilir. Tüketicinin anlaması zaten hiç hedeflenmemiş…
Bazı maddeler farklı bölümlerde tekrar ediliyor. Tekrarların gereksizliği bir yana, her tekrarın önceki maddelerle çelişki meydana getirmesi de engellenmemiş.
Birçok tanım anlaşılır olmaktan oldukça uzak.
Özetle, taslak belli ki AB mevzuatından yapılmış alelade bir tercüme.
Taslağa göre “resmi olmayan diller” etikete yazılamaz. Bu kalıntı, eski dönemin faşizan izlerinin hâlâ sürdüğünün açık bir göstergesi. Mesela, bu maddeye BDP’nin bir tepkisi olur mu? Hiç sanmam. Sorunun çözümünden değil, varlığından beslenenler bu tür detaylarla neden ilgilensin ki? Üstelik bu tür aptalca bir yasak, onların da siyaseten en çok arzuladığı şeydir.
Yani bir üretici, ürünlerine Türkçe, İngilizce, Rusça, İtalyanca, İspanyolca, Çince gibi hatta adı sanı pek bilinmeyen ancak birkaç yüz bin kişiden bile oluşsa, bir devletin resmi dili olduğu için o dil, bu yönetmeliğe göre gıda etiketine yazılabilir.
Ancak Kürtçe yazmak yasak! Çünkü Kürtçe, herhangi bir devletin resmi dili değil. Kim diyor bunu, hem geçerli olan mevzuat, hem de yeni taslak.
Galiba bu taslağın hazırlayıcıları, ya Türkiye’deki değişimin farkında değiller, ya da gerçekten hükümete tuzak kuruyorlar. Daha da ilginci, bu yasağı sürdürmeye çalışan bakanlığın Bakanı da bir Kürt.
Kürtçe yasağının yanı sıra, Müslüman mahallesinde de salyangoz satıyorlar.
Müslüman bir ülkede yaşıyoruz, iktidarda Ak Parti yani Müslümanlar var ya… Sanırsınız ki, laikçi çevrenin tedirgin olduğu gibi, Şeriat’ın haram kıldığı alkol mevzuattan çıkarılmış. Oysa yeni taslakla da kale gibi korunuyor.
Mesela bir üretici, ürettiği bir ürüne “alkol” eklese ve bu alkolün oranı yüzde 0,5’in altında ise etikete yazması, eski mevzuatta olduğu gibi yeni taslakta da zorunlu değil. Dahası, eğer ürüne alkol ekleniyorsa bunu etikete yazmak şöyle dursun, bunu gizlemek için ‘alkol’ ifadesi yerine ‘alk’ yazmasına bile izin veriliyor.
Şayet biralarda eklenen alkol oranı yüzde 1,2’nin altında ise o bira alkolsüz sayılıyor. Ama yüzde 1,3 olursa, alkollü sayılıyor. Buda, alkolsüz bira masalı ile gazlı içecekler, meyve suları gibi pek çok ürüne alkol eklemenin, daha açık bir ifadeyle herkesi harama bulaştırmanın yasal kılıfı oluyor.
Malum “alkolsüz bira” demek, içinde alkol yok demek değil. Peki ya ne? İçindeki alkol oranı, yüzde 1,2’den az demektir. Anlayacağınız şeytanla işbirliği yapıp, insanlara pabuçlarını ters giydirmenin bir başka şekli.
Bu durumda ayıp, gerçekten hafif kalıyor. Bu nasıl kafadır, anlamak çok güç. Milletin inancının hiçe sayılması, bir saplantı olsa gerek.
Özetle;
Ürün
Selamlaşmak, teşekkür etmek mutluluğu artıyor: Türkiye'de en çok hangi bölgeler yabancılarla konuşuyor? Rasülullah (a.s.v.) Hz. Enes’e (r.a.) şöyle buyurmuştur: “-Ey Enes! Ümmetimden rastladığın kimselere selam ver ki ömrün uzasın. Evine girdiğinde selam ver ki hayrın ve bereketin çok olsun.”
DSÖ'nün emir ve direktiflerine vahiy gibi sarılan Sağlık Bakanlığı hâmilelere şeker yüklemesi ve bebeklere topuk kanı zülmüne devam ediyor. Sezaryan zulmünü bitirmek için gayret etmeyen Sağlık ve Aile Bakanlıkları topuk kanı söz konusu olunca milleti tehditten geri durmuyor. Bebeklerinden zorla topu alınmasına itiraz eden Özdemir ailesi, Edremit 1. Aile Mahkemesinin aleyhlerine verdiği tedbir kararını Bursa Bölge Adliye Mahkemesine taşımıştı. Şimdi de aile adına açıklama yaptı.
Sezaryen doğum Türkiye'de neden bu kadar fazlar? Ne azcıdır ki soruyu soran BBC... Gerçek ise şu: Türkiye'nin nüfusunu azaltmak ve devleti soymak isteyen bir sezaryan çetesi var. Doğumhaneler bile çok yoğuk hale getirilerek normal doğum engelleniyor.
|
Yorum Yap
Yorumlar