Kemâl Özer
Eklenme Tarihi: 28 Ağustos 2022 20:47
Dünyanın en tehlikeli silahı: Gıda
Gıdanın her devirde hep en tehlikeli silah olduğu konusunda hiçbir şüphe yok. Lâkin hiçbir zaman son birkaç asırdaki kadar tehlikeli olmadı. Geçmişte tehlikeli olan şey, gıdanın kendisi değil, gıdaya erişimin engellenmesiydi. Bugün ise bir erişimden sıkıntısından ziyade, gıdanın küresel tekeller veya yapılarca kontrol edilmesi, işlem görmesi, yetiştirilme veya mâmül hale getirilme şekilleri, ambalajı ve terbiye aracı olarak kullanımıdır.
Geçmişte de uzun yolcuklara dayanabilen gıdalar şehirler ve ülkeler arası ticaretin konusuydu. Savaş halleri dışında hiçbir zaman bir tehdit unsuru değildi. Günümüz dünyasında ise kelimenin tam mânâsıyla bir silah. Üstelik daha tehlikelisi de yok.
Bir nükleer silah üretip, bir beldeye atabilir, binlerce insanı / canlıyı öldürebilir, bölgeyi yaşanmaz hâle getirebilirsiniz. Ancak bunu kullanmak kolay değil.
Gıdayı ise dilediğiniz zaman nükleer silahlardan hem yaygın hem de tehlikeli hâle getirebilirsiniz. Günümüzde olup biten aslında tamda bu.
KİTLELERİ KORKUTMAK VE KONTROL ETMEK
Kapitalizm ve emperyalizmin amacı sadece daha fazla kazanmak ve sömürmek değildir. Kitleleri korkutmak, kontrol etmek, kendine benzetmek, kontrol edemediğini ise sessizce imha etmektir. Demokrasi ise insanları birbirine kapıştırıp enerjilerini yok ekmek, bilişimcilerin ‘arka kapı’ diye tabir ettikleri gizli kapılardan dalıp insanlar ve ülkelerini heba etmektir. İşte demokrasi götürdükleri Irak’ın, Libya’nın, Yemen’in, Mısır’ın, Afganistan’ın ve diğerlerinin halleri.
Gıda içinde aynı demokrasiden söz ediyorlar. Bu yüzden ‘gıda demokrasisi’ dedikleri bir tabirleri bile var
. ‘Gıda demokrasisi’ dilekleri ülkeleri diledikleri gibi gıda üzerinden kontrol etmenin süslü adıdır. Para piyasalarını Dünya Bankası, IMF ve FED gibi kurumları ile kontrol edenler sağlığı DSÖ, gıdayı Gıda ve Tarım Örgütü WTO, FDA, ticareti ise DTÖ gibi yapılarla kontrol etmeye çalışırlar. Hepsi de büyük demokrasi aşkının bir tezahürüdür.
Elbette mesele bundan ibaret değil. Mesela tohum yoksa hayat yoktur. Bu durumda tohumun sahibi hayatın da sahibi olur. İşte bu yüzden dünyanın tohumu 3-5 küresel şirketin tekelindedir. Verimlilik yalanlarıyla tohumun genetik yapısı değiştirilip, tescil edilmeli ki, patentlensin ve insanlığın mülkiyetinden şirketlerin mülküne dönüştürülebilsin. Mesele sadece mülkiyet transferi de değil. Tohumu bozulmuş toplumların sıhhati bozulur. Üreme yetileri yok olur. Dolayısıyla bir toplumu sadece tohum üzerinden bile esir alabilirsiniz.
GIDA TRÖSTÜ GIDA TERÖRİSTİ
Bugün tohumların ezici çoğunluğu ne yazık ki milletler ve devletlerin değil, bir avuç ‘gıda tröstü/teröristi’nin elinde. Ülkemizde de yerli olarak lanse edilen tohumların çoğunluğu yabancı firmalara ait genetiği şu veya bu şekilde değiştirilmiş tohumlardır. Adına hibrit demek bunları aklamaz. Kaldı ki artık hibritler de genetiği değiştirmenin bir baka biçimidir hem kısır hem de kısırlaştırıcıdırlar.
Kısırlaştırıcıdır çünkü bir canlıyı oluşturan unsurlar tohumların doğurgan olan rüşeymleridir. Bu sayede kısırlaştırdığınız tohumlarla beslenenleri de kısırlaştırırsınız. Ne yazık ki bu şeytânî amaçta hayli başarılı oldular ve günümüzde her üç gençten biri veya iki gençten biri çocuk sahibi olamıyor. Elbette tek neden bu değil ancak gıdalar üreme de birinci unsurdur.
Demek ki tabiî, ananevi, atalık, geleneksel tohumlarını kaybeden toplumların geleceği de yoktur. ‘Tohumlarımız var ama bankada’ demenin de insanlıkla alay etmekten başka bir amacı olamaz. Tohumun yeri ‘tohum bankaları’ değil topraktır. Toprakta olmayan tohumun kimseye faydası olmaz. Kötüyü ekip, iyiyi saklamakta ahmaklıktan başka bir şey değil. Evet muhafaza et ama ekerek, çoğaltarak, yaygınlaştırarak yap bunu.
İNSANLIĞI MİDESİNDEN VURMAK
Gıda ile bir milleti ve hatta i
nsanlığı midesinden vururlar. Vururlar, vurmanın parasını da seve seve ödetirler ama vurulduğunuzu da fark edemezsiniz. Sağlığınızı kaybetmekle kalmaz, paranızı, vaktinizi, geleceğinizi ve siyasetinizi de kaybedersiniz. Bu kayıptan daha tehlikeli bir kayıp da yoktur.
Eğitimle bir nesli devşirip, kendinize köle edebilirsiniz ki yaptıkları şey tam da budur. Bir milleti devşirdiğiniz adamların elinde hasta edip, yok edebilirsiniz, işte tam da bunu yapıyorlar. Bilim veya bilimsellik masallarıyla uyutulduğunuzda iş işten geçmiştir veya geçmektedir. Her şeyinizi çalmakla kalmaz bir de sizi suçlarlar. Bugün de bunu yapıyorlar.
‘BAŞINIZA GELENLER YAPIP ETTİKLERİNİZ YÜZÜNDENDİR’
Kısaca sizi şehirlerin varoşlarını yığıp, asgari ücretle geçinmeye zorlarlar ve işte tam o sırada topraklarınızı elinizden on paraya alırlar. Verimlilik yalanıyla hibrit/GDO’lu tohumlarını satarlar, gübre ve pestisit attırarak topraklarını zehirlerler. Zehirlenmiş toprak zehirlenmiş su, gıda, hayvan ve insan demektir. Verimsizleştirilmiş toprak açlıktır.
Bu yetmezmiş gibi bir de gıdanızı fazlaca işleme tabi tutup, besin değerlerini yok ettirirler ve bunun adına da ‘gıda güvenliği’ deyip aldatırlar. Raf ömrünü uzatmak, lezzeti artırmak, azı çok göstermek veya başka gerekçelerle petrolden, hayvandan, insandan elde edilen katkı maddeleri eklerler. Kısır ve kanser yapan petrokimya ambalajlara koyarak sizi zehirler, çevreyi kirletirler. Her şey gibi bunun da bir kılığı her zaman vardır. ‘Gıdaya uygun ambalaj’ dedikler mi mesele birden biter.
Hasılı kendi elinizle, zaman ve alın terinizle ürettiğiniz gıdalar bir de bakmışsınız, sizi, evladınız, torununuzu, memleketinizin insanını, geleceğinizi yok etmiştir. Durum gerçekten bu kadar vahim mi? Korkup bu fakiri taşlamayacağınızı bilsem daha da vahim yönlerini kaleme almak isterdim ama bunca cürmün faturasını sadece sizi bilgilendiren kişiye kesmenizden korkarım.
Zamanın en büyük maskaralığı bilimselliği numarasıdır. Kim olduğu neye hizmet ettiği bilinmeyen, üç beş kişi en fazla birkaç yüz üzerindeki gözleme dayalı (belki bu bile değil) bir makaleyi doğru kabul edip/bilimsel bulup, insanlığın binlerce yıllık birimini çöpe atmak akıllı insanın yapacağı iş midir? Ama olup biten tam da bu. İşte bu büyücülüğün bilim kılıfı giydirilmiş halidir bir nevi tüm insanlığın hipnoz edilmesidir.
Günümüzde bilim bir din halini almıştır. Üstelik her dini eleştirebilirsiniz ama bilim dinini asla eleştiremezsiniz.
KENEVİRDEN KORKMAK
Kenevire gelince...
Aslında hiçbir bitki hiçbir bitkiden üstün değildir. Her birinin yaratılmak maksadı farklı. Ayrıca ‘mucize bitki’ diye bir şey yok. Çünkü her bitki Allah’ın birer mucizesi. Söyleyin lütfen hangisinden vazgeçebilirsiniz? Vazgeçeceğiniz her hangi bir şey hayatınıza mâl olur. Kâinat bir düzen içinde yaratılmış ve hiçbir şey ne fazla ne de eksik. Her şey birbirine yardım eder. Düzen bozan tek varlık insan.
Diğer varlıkların menfaat, biriktirme diye bir meselesi yok. Bu sadece insana ait bir haslet. Bu yüzden insan müfsit edici bir varlık. Fesat şeytânî bir haslet ise de şeytandan daha aşağılık bir varlık olan nefis yüzün ne yazık ki insanın fesadının daha tehlikeli olmasına neden olabilir. Ahlâkî meziyetlerle mücehhez kılınmamış bir eğitim kişiyi insanlıktan çıkarır. Evet görüntü olarak insandır ama fiilleri insânî olmanın ötesine geçer.
Kenevir çok amaçlı kullanılan bir bitki. Onun hakkındaki dedikodular kasıtlı çıkarılmıştır. Bugün ‘kenevir’ dediğinizde ürpermeyen insanı az bulursunuz. Kenevir bir uyuşturucu değil keyif verici maddedir. Ama onu öyle lanse ettiler ki, insanlar algıya teslim oldukları için ister istemez korkuyorlar. Dolayısıyla aynı korku devletler için de geçerli.
Gıda, sağlık, endüstri ve tıbbî ayakları olan kenevir her derde olmasa da pek çok ihtiyacımızı karşılayacak bitkilerden biri. Yetişmesi, işlenmesi kolay olan bu bitkinin önündeki tek engel korkular. Zamanımızın zararlı ve ifsad edici tekniklerine karşı bir kalkan. Kim onun ve diğer gıdaların kadrini bilirse, kendini ve geleceğini kurtarır. Kim se bilmezse cehaletinin cezasını kendisi çeker.
Vesselam!
Yorum Yap
Yorumlar