Düzce'deki afet insan eliyle mi oldu?
Düzce'de yaşanan ve bazı kimselerin ölümüne pek çok da maddî hasara yol açan sel felaketinin insan eliyle gerçekleştiği kaydediliyor. İşte Yeni Şafak yazarı Faruk Aksoy'un yazısı:
Düzce felâketinin sebebi yağmur bombaları mı?
Önce işin haber kısmını anlatayım…
Sakarya'nın Karasu ilçesine bağlı Darıçayırı Mahallesi'nde oturan vatandaşlar son zamanlarda bomba sesine benzer bazı patlamalar duyuyorlar.
Nedir ne değildir araştırırken, bu patlamaların Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü TİGEM'in, bir firmaya meyve sebze yetiştirilmek üzere kiralandığı araziden geldiğini öğreniyorlar.
Bu arada…
Darıçayırı Mahallesi'ne ve yakın çevresine uzun süredir yağmur yağmıyor.
İlçe merkezini, civardaki yerleşim yerlerini sel götürüyor ama Darıçayırı'na ve çevre köylere bir damla düşmüyor.
Vatandaşlar firma yetkilileriyle görüşüyorlar, patlamaların sebebini soruyorlar, ne patlattıklarını öğrenmek istiyorlar.
Kendilerine şöyle bir açıklama yapılıyor:
Hasadı yaklaşan meyve ağaçlarını doluya karşı korumak için su toplayan bulutları dağıtıyoruz. Attığımız şey bu bölgeyi dolu riskinden koruyor.
Ee peki, bu attığınız şey sadece doluya karşı mı etkili oluyor, normal şartlarda bu mevsimde buralara düşmesi gereken yağmur nereye gidiyor, diye sorunca…
Tısss, ses yok.
Muhtarıydı, azasıydı, yurttaşıydı, toplanıyorlar, bir basın açıklaması yapıyorlar.
Sakarya Valiliği önce muhtarları uyarıyor, gereksiz yere ortalığı velveleye vermeyin, diyor.
Etrafta binlerce dönüm ekili dikili araziye yağmur düşmeyince, fındığıdır, mısırıdır, susuzluktan boynunu bükünce üreticiler daha yüksek sesle bağırmaya başlıyorlar.
Valilik, bilirkişi heyeti gönderiyor, çeşitli incelemeler yaptırıyor.
Heyetin raporuna göre TİGEM'in arazisini kiralayan firmaya yaptığı bu uygulamayı durdurması yönünde talimat veriliyor.
Bulut dağıtıcı bombaların atılması yasaklanıyor ve yasakla birlikte üç gün içinde şakır şakır yağmur yağmaya başlıyor.
Olay bundan ibaret…
Şimdi biraz analiz yapalım, geniş düşünelim.
Ben Sakaryalıyım, o bölgede doğdum, oraların dağını bayırını, çayını deresini, ovasını gölünü çok iyi bilirim.
Daha on yıl önce aynı bölgede, derenin kenarına çimento fabrikası kurmak için birileri arazi satın aldı.
Binlerce dönüm fındık bahçesi, mısır tarlası, bağı bostanı, kurdu kuşu büyük bir felaketin eşiğinden döndü.
Bizimkiler toplandı…
Günlerce eylem yaptı, kadınlar belediye başkanının makamını bastı, dişleriyle tırnaklarıyla haklarını aldı.
O çimento fabrikası için düzenlenen usulsüz ÇED raporları ortaya çıkarıldı.
Uzun süren mahkeme sürecinin ardından vicdanlı yargıçlar, bu fabrika buraya kurulamaz, bu doğa katledilemez, dedi ve dosya kapandı.
Kader mi dersiniz, kısmet mi dersiniz, ne dersiniz bilemem…
Çimento fabrikasını durduran ahali şimdi de meyve üretmek için devletin arazisini kiralayan bir firmanın yağmur bombalarıyla uğraşıyor.
Haa, şunu da söyleyeyim…
Elbette fenni tarım yapılacak, üretim artırılacak, milyonlarca dolar yatırım yapıldı oraya, on binlerce meyve fidanı dikildi, emek verildi.
Fakat bunlar yapılırken oranın esas sahipleri, yerlileri, köylüleri, üreticileri de hesaba katılacak.
Sen, şeftalimin, kivimin üstüne yağmur düşmesin, leke olmasın diye bomba atıyorsun da, etraftaki arazilerde yağmur bekleyen fındığın, mısırın, arpanın, buğdayın hakkı ne olacak?
Sen, malımı Avrupa'ya satacağım diye iklimi değiştiriyorsun da, altı yüz yıldır orada ekip biçen köylüler ne yapacak, taş mı yiyecek?
Sadece bu değil…
Bakın millet ne konuşuyor, onu da aktarayım size.
İnsanlar diyorlar ki…
Bu bombalar yağmur bulutlarını buradan sürdü, bulutlar bir yerde toplandı, dağınık halde bütün bölgeye yağması gereken yağmur Düzce'ye yağdı, sel ortalığı yıktı geçirdi.
Şimdi ne diyeceksiniz bu işe, nereye gitti onca bulut, nereye yağdı o yağmur?
Etraflıca bir düşünün bakalım, peşin hükümlü olmayın, köylülerin abartması işte, demeyin.
Bu insanlar gökyüzüne bakınca bir hafta sonraki hava durumunu tahmin ediyorlar, öyle küçümsemeyin toprak insanlarını.
Son bir şey daha…
Merak ettim, bu yağmur düşmanı bombayı kim yapmış, nerde yapmış, niçin kullanmış, diye.
İşin o tarafı da enteresan…
Bir otomobil fabrikasında araçları banttan indirip açık otoparka çekiyorlarmış.
O bölgeye de ara ara dolu yağıyormuş…
Bunlar da sıfır kilometre, cillop gibi otomobiller doluya tutulmasın, tavanlarında ezikler oluşmasın, camları patlamasın diye böyle bir yönteme başvurmuşlar.
Havaya attıkları bombalarla bulutları fabrikanın otoparkından kovmuşlar.
Yahu Allah aşkına…
Allah aşkına uğraşmayın artık doğayla, bozmayın düzeni, zaten pamuk ipliğine bağlı yaşıyoruz.
Dudakları çatlamış insanlar ellerini ters çevirip yağmur duasına çıkıyor, siz iki bomba fırlatıyorsunuz havaya, tenezzülüm yok, diyorsunuz.
Vallahi iflâh olmazsınız, çocuğunuz olmaz, çocuğunuz!..
Faruk Aksoy / Yeni Şafak / 27 Temmuz 2019
Yorum Yap