Dr Kemal Yeşilçimen
Eklenme Tarihi: 25 Aralık 2014 00:00
Yaşadığımız akvaryumun kirlenmesi ve önleme çalışmaları
Bu yüzden, ‘şunu yiyin, bunu yapmayın’ türünde öneriler içeren sağlık kitapları, sağlığımızın kilitlendiği kara kutunun şifrelerini ne yazık ki çözemiyor. Bizler bu öneriler peşinden koşarken, yaşam tarzımız hastalık üretmeye devam ediyor. Sağlık ve hayatımızı karartan kirli akvaryumda debeleniyoruz. Bu yüzden akvaryumun kirlenmesini önlemek kirli akvaryumu temizlemek gerekiyor. Şimdiye kadar hastaları tedavi edip, tekrar hastalık üreten akvaryuma bırakıyorduk. Şimdi bilim dünyasının önerdiği hastalıklı yaşam tarzını önleme çalışmaları başladı.
Bakanlıktan yapılan yazılı açıklamada, Sağlık Bakanlığının sağlığı geliştirici, koruyucu, tedavi edici ve rehabilite edici sağlık hizmetlerini bir bütünlük içinde planladığı ve halka sunduğu belirtilerek, sağlığın korunmasında, kişinin yaşadığı çevrenin (ikamet ettiği konut, içtiği su, soluduğu hava, tükettiği besin maddeleri, sosyal çevre) büyük önem taşıdığına işaret edildi.
”Bu anlamda değerlendirildiğinde, sağlıklı bireyler ve toplum için Sağlık Bakanlığı yanında tüm diğer sektörlerin rolü ve görevi olduğu açıktır” ifadesine yer verilen açıklamada, aynı şekilde, tedavi ve rehabilite edici sağlık hizmetlerinin sunumunda finansman, sağlık insan gücü planlaması, tıbbi ürünlerin temini gibi pek çok konuda da sağlık sektörü dışında paydaşların söz konusu olduğuna dikkat çekildi.
-Program iki bölümden oluşuyor
Ön çalışmaları 2009 yılı ağustos ayında başlayan, 2011 yılı Mart ayından itibaren sağlık ve sağlık sektörü dışındaki diğer sektör temsilcilerinin davet edilmesiyle oluşturulan çalıştaylarla hazırlanan programın iki bölümden oluştuğu belirtilen açıklamada, birinci bölümün” Sağlığın Korunması ve Geliştirilmesine Çok Paydaşlı Yaklaşım” ikinci bölümün de ”Tedavi ve Rehabilite Edici Sağlık Hizmetlerinde Çok Paydaşlı Yaklaşım” olduğu bildirildi.
-Sağlık giderleri azaltılabilecek, tedavi hizmetleri kalitesi artırılacak
Açıklamada, program sayesinde, ”sağlığın korunmasını ve geliştirilmesini sağlamak üzere, insan sağlığına etki eden faktörlerin iyileştirilmesi yönünde somut adımlar atılmış olacağı; genel sağlık giderleri azaltılabileceği, bireylerin ve toplumun sağlığını geliştirmeye yönelik uygulamalarla beklenen yaşam süresi uzayacağı, hayat kalitesinin yükseltileceği ve tedavi hizmetlerinin kalitesinin artırılacağı” vurgulandı.
Programın bir diğer öneminin de Dünya Sağlık Örgütü tarafından ülkelere çok sektörlü sağlık sorumluluğunu geliştirmelerini öneren “Sağlık 2020” ilkeleri ile örtüşmesi olduğuna işaret edilen açıklamada, programın çalışmalarına bu deklarasyondan çok önce başlandığı kaydedildi.
Türkiye’nin 2023 vizyonunun hayata geçirilmesinde önem taşıyan çok paydaşlı sağlık sorumluluğu yaklaşımının, Sağlık Bakanlığı 2013-2017 Stratejik Planı’nda dört ana hedeften biri olarak ayrıca 10. Kalkınma Planı’nda sağlık başlığında politikalar bölümünde ilk politika olarak yer aldığı anımsatılan açıklamada, programın uygulamaya geçirilmesi amacıyla hazırlanan Başbakanlık Genelgesinin bugün Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdiği ifade edildi.
Sağlık ; bedensel, ruhsal ve sosyal iyilik hali olarak tanımlarsak, içinde yaşadığımız akvaryumun suyu olan yaşam tarzı, sağlığımızla yakından ilgilidir.
Hastalıklı yaşam tarzı, tüm dünyada hastalıkların artışına yol açıyor. İngiliz bilim konseyi suçluyu açıkladı; bu yaşam tarzı bizi hasta ediyor.
Çağımızın yaygın hastalıkları; ölümlerin birinci nedeni olan kalp ve damar hastalıkları, hipertansiyon, kolesterol, şeker hastalığı, şişmanlık, metabolik sendrom, akciğer hastalıkları ve ölümlerin ikinci nedeni olan kanser bu hastalık üreten yaşam tarzı ile yakından ilgilidir.
Yaşam tarzını düzeltmede ne kadar başarılı olursak, bu hastalıklara yakalanma, ölüm oranı ve ilaç kullanma ihtiyacı o ölçüde azalır. Bu yüzden yaşam tarzı değişikliği kesinlikle en uygun stratejidir. Bu yüzden bu yaygın hastalıkların önlenmesi ve tedavisinde Dünya Sağlık Teşkilatından Amerikan Kalp Birliği’ne, Avrupa Kalp Birliğinden Türk Kardiyoloji Derneğine kadar tüm bilimsel kuruluşlar ilk önce ve ısrarla yaşam tarzını değiştirin diyor. Bilim böyle söylüyor.
Türkiyede durum nasıl ?
Hasta sayısı ve ölümler hızla artıyor. Bu durum yeni değil. 1994-99 yılları arasında Kalpten ölümlerde Avrupa, dünya ve olimpiyat şampiyonuyuz. Koreden 13 kat fazla. Şimdi nasıl? Kalpten ölümlerde Avrupa şampiyonuyuz. TEKHARF 2013 araştırma sonuçlarına göre 3.5 milyon koroner kalp hastası mevcut, her yıl 120 bin yeni hasta ekleniyor. Kalpten ölümler İngiltere ve Almanya’nın 3 – 4 katı.
Yaşam tarzı sonuçları milli felaket gibi, Rus ruletinden daha tehlikeli.
Rus ruletinde ölüm ihtimali % 17. Yaşam tarzı ise rus ruletinden çok daha tehlikeli. Sağlık Bakanlığı ile Başkent Üniversitesi işbirliğiyle yurt çapında yapılan araştırma Türkiye’deki ölümlerin % 86 sının, sağlıksız yaşam tarzından kaynaklandığını gösterdi. Yani sağlığa dikkat edilse ölümlerin % 86’sı önlenebilir. Aydın ve bilim dünyamız bu acı gerçekleri ve çözüm yollarını konuşacağı yerde, kendi inanç ve kültürüyle kavga ediyor. 2005 yılında açıklanan araştırma sonuçlarına göre ölen 430 bin kişiden 372 bininin önlenebilir nedenlerden pisi pisine öldüğü açıklandı. Önlenebilir demek, önlenmiyor demek. Neden? Hatırlayın 2005 yılını. Medyamız, aydınımız Van ve Bitlis’te uçurumdan atlayan 372 koyunu tartıştı.
Şişmanlık, şeker hastalığı, kolesterol, hipertansiyon yaygın sağlık sorunu.
Şişman insan sayısı son 10 yıl içinde iki katına çıktı. Göbek tipi şişmanlık, 50 yaş üzerindeki her dört erkekten birinde ve orta yaşlı her dört kadından üçünde görülmektedir. Bu hızla yakında şişmanlığın akıl almaz boyutlara ulaştığı ABD toplumuna benzeyeceğiz.
Şişmanlık, hareket azlığı ve aşırı beslenme zemininde gelişen erişkin şeker hastası sayısı, 1990 yılında 1 milyon iken, şimdi gizli şekerle birlikte 10 milyonu aştı.
Bu felaketin bugüne yansıması ne?
Her 4 diyaliz hastasından biri şeker hastası. Bu oran 15 sene önce % 5 düzeyinde idi. Amerika’da ise % 40. Sebep; yaşam tarzı. Bu yüzden diyabet hızla artıyor, bu yüzden küçük Amerika oluyoruz. Yaşam tarzı düzeltilirse böbrek nakli ve diyaliz sayısı hızla azalacaktır. Hızla arttığına göre, demek ki kıt kaynaklarımızı bataklığı kurutmaya değil, bunun sonuçlarıyla uğraşmaya harcıyoruz.
Tansiyonu normalin üstünde olanların sayısı rekor düzeyde.
METSAR çalışmasına göre toplumun yüzde 56’sının kan basıncı normalin üstündedir. Erişkin nüfusun 15 milyonu yüksek tansiyon hastası olup, bunların yalnız yüzde 40’ı tansiyonunun yüksek olduğunun farkında, yüzde 60’ı ise habersiz riskli yaşantısına devam ediyor. Bunların önemli bir kısmında böbrek fonksiyon kaybı tespit edildi. Toplumun kan basıncı giderek yükseliyor. Geçmişte tansiyon düşüklüğü olanlarda bile zaman içinde hipertansiyon gelişiyor. 21 milyon kişinin tansiyonu ise yükselme eğiliminde.
Bilim dünyasına göre hipertansiyonun % 95 nedeni esansiyel yani bilinemiyen. Genetik analizlerin yapıldığı, genetik yapıya uygun akıllı ilaçların geliştirildiği bir dünyada, en karmaşık nedenleri bulup çıkaran bilim dünyası ne hikmetse hipertansiyonun nedenini bilemiyor.
Eskimo ve Aborjin’lerde, tansiyonun modern yaşama geçerken yükseldiğini biliyor ama ‘yaşam tarzından oluyor’ diyemiyor. Neden acaba? Yaşlılarda hipertansiyon görülme oranı; ABD’de % 90, Kanada’da ise % 95’e çıkmış durumda. Neredeyse tamamının tansiyonu yüksek.
Modern denilen yaşam tarzı tansiyonumuzu yükseltme de oldukça başarılı. Neden acaba? Dev süpermarketlerin, depo ettiği yiyecek ve içeceklerin raf ömrünü uzatan katkı maddelerine ihtiyacı var. Raf ömrünü uzatan katkı maddeleri ise bizim ömrümüzü kısaltıyor.
Dünya sağlık teşkilatı hipertansiyon, şeker hastalığı, şişmanlık ve metabolik sendrom gibi yaygın sağlık sorunlarında, sağlığa zararlı tuz içeren bu katkı maddelerini sorumlu tutuyor. Ama kimsenin gücü bunları yasaklamaya yetmiyor. En kolay yol, katkı maddelerini değil insanların kullandığı tuzu yasaklamak. Ne yapalım gücümüz buna yetiyor. Sonuç olarak; leblebi gibi hapı yutmaya devam edeceğiz.
INTER-HEART isimli bilimsel araştırma, kalp krizinin risk faktörleri ve yaşam tarzı ile ilgisini çok açık gösterdi. Kalp krizi piyangodan çıkmıyor, yanlış yaşam tarzının doğal sonucudur. 52 ülkede 30,000 kişi üzerinde 9 değiştirelibilir risk faktörünün kalp krizi üzerine etkisi araştırıldı. Sigara, meyve-sebze ağırlıklı beslenme, Hipertansiyon, düzenli egzersiz, Diyabet, alkol, Bel-kalça oranı, psikososyal unsurlar ve Apolipoprotein düzeyinin etkisi araştırıldı. Risk faktörleri dünyanın her yerinde aynı ölçüde önemli bulundu. Tüm etnik gruplarda, cinsiyet ve yaştan bağımsız olarak bu değiştirilebilir 9 Risk Faktörünün, kalp krizi riskini %90 oranında öngörebildiği anlaşıldı.
Avrupa’da yıllardan beri sürdürülen EUROASPIRE araştırmasının sonuçları, yaşam tarzının önemini ihmal ettiğimizi gösteriyor.
Bunca ilaca, doktora, çabaya rağmen hipertansiyon, şeker hastalığı, şişmanlık gibi yaygın sağlık sorunlarının önlenmesi ve tedavisinde başarılı değiliz. Çünkü Yaşam tarzına gerekli önemi vermiyoruz.
EUROASPIRE-3 isimli araştırmanın sonuçları ise ürkütücü.
Kalp sağlığımız alarm veriyor. Ülkemizde koruyucu önlemler yetersiz. 50 yaş altı kalp krizinde Avrupa şampiyonuyuz. Sigara kullanımında da birinciyiz. Koroner hastaların bile yarısından fazlası sigara içmeye devam ediyor ve sedanter yaşıyor. Bu hastaların üçte biri obes ve şeker hastası. Tedaviye rağmen ancak üçte birinin tansiyonu kontrol altında.
Yaşadığımız akvaryumun kirlenmiş suyu olan yaşam tarzı, bizi nasıl hasta ediyor ?
Metabolik sendrom ilk durak. Metabolik sendrom cari açık ve borçlanma sonucu oluşuyor. Gelecekte alacağımız kalorilerin bu günden alınması borçlanma demektir. Aldığımız ile harcadığımız kalori arasındaki fark cari açığı oluşturur. Hareketsiz yaşam tarzı ve aşırı kalori alımı cari açığı artırıyor. Cari açık ve aşırı borçlanma sonucu oluşan şişmanlık, hipertansiyon, diyabet ve kalp krizi ve felce yol açıyor. Şişmanlık ise bir düzine hastalığın anası.
Ani ölümlerle sarsıldığımızda hastalıklar aklımıza geliyor.
Halbuki ölümler buzdağının görünen kısmı. Buzdağının altında ise her türlü hastalık ve risk faktörleri var. hipertansiyon, kolesterol, şeker hastalığı, şişmanlık, metabolik sendrom, akciğer hastalıkları, kanser ve bunların çoğu hastalık üreten yaşam tarzı ile ilgili: her 4 diyaliz hastasından biri şeker hastası. Bu oran 10-15 sene önce % 5 düzeyinde idi. Amerikada ise % 40. Diyabet hızla artıyor. Küçük Amerika oluyoruz. Sebep yaşam tarzı.
Yaşam tarzı düzeltilirse böbrek nakli ve diyaliz sayısı hızla azalacaktır. Hızla arttığına göre, demek ki kıt kaynaklarımızı sonuçlarla uğraşmaya harcıyoruz. Sigara, kola ve fastfoodla mücadele, tuz içeren katkı maddelerinin azaltılması, yiyecek içecek reklamlarının kısıtlanması, sağlıklı yaşam alanlarının yaratılması gerekiyor.
Hastaneye, doktora, eczaneye gitmekten sağlığı korumaya vakit kalmıyor.
Bu yanlış yolun sonu, mahalle aralarına kadar yayılan zincir hastaneler ve doktordan ilaç ve teknolojiye kadar ithalatın patlamasıdır. Her yer bina, gökdelen, cadde, araba dolu. Egzoslu caddelerin neresinde bisiklete binecek, hangi biçimsiz kaldırımda yürüyüş yapacaksınız.
Yaşam tarzımız, hasta etme konusunda gayet başarılı.
Hipertansiyon, kolesterol, şeker, şişmanlık, metabolik sendrom yaşam tarzının ürünü. Mesela hipertansiyonu ele alalım. Ülkemizde 16 milyon kişinin tansiyonu yüksek. 21 milyon kişinin de zaman zaman yükseliyor, yani hipertansiyon adayı.
Hipertansiyonun nedeni ne?
Sebep meçhul: güya bilinemiyor. Esansiyel yani sebebi bilinemeyen! Neden bilinemiyor? Her şeyin sebebini araştıran, gen haritamızı bile çıkaran bilim, ne yazık ki bu şifreyi çözemiyor. Dilinin ucuna geliyor fakat telaffuz edemiyor. Yaşam tarzı diyemiyor. Aborjinler modern yaşam tarzına geçince bir ayda hipertansiyon oluyor, biz hala sebebi bilinemiyor diyoruz. Ancak tedavide vazgeçilmez kural ; yaşam tarzını değiştirmek. Neden acaba?
Hastalık üreten bu yaşam tarzı yüzünden küresel bir salgınla karşı karşıyayız.
Şeker ve kalp hastalığından, şişmanlık ve hipertansiyona kadar yaygın sağlık sorunları giderek artıyor. Ülkemizdeki kalp yetmezliği oranını araştıran HAPPY çalışmasına göre, kalp yetmezliği alanında dünya ve olimpiyat rekoru kırıyoruz. 40 yaşın üstündeki kalp yetmezliği görülme oranı dünya ortalamasının tam 3 katı. Yani dünyadaki görülme oranı % 3 iken bizdeki oran tam % 9 ! Yani tam % 300 fazla. % 20-30 artışı anlamak mümkün ama % 300 artışı anlamak, izah etmek mümkün mü? bilen varsa izah etsin. Önümüdeki yıllarda patlama yapacak kalp yetmezliği sayısı yüzünden yoğun bakım ve hastane tedavisi gerektiren ve tedavisi son derece pahalı olan bu hastalar için ne yapabiliriz?
Türkiye’nin toplam sağlık harcaması 1992 yılında 6 milyar dolar iken, 2006 yılında 30 milyar dolara yükseldi. Yani % 500 arttı. Şimdi 60 milyar doları aştı. Ancak daha sağlıklı değiliz. Çünkü, Harcamalar bataklığı kurutmaya yönelik değil. Bu yüzden hasta sayısı azalmıyor, aksine artıyor. Tek tek avlamakla sivrisinek bulutları bitmiyor. Amerikanın kişi başına sağlık harcaması Küba’nın 24 katı fazla. Fakat Amerika’da daha sağlıklı değil. Daha uzun yaşamıyor. Hastalanma oranı da daha fazla.
Bu yaşam tarzı sadece bizi değil dünyamızı da hasta ediyor.
Küresel ısınma bu yaşam tarzının sonucudur. Bu salgına yol açan yaşam tarzı, ‘uygunsuz gerçek’ olarak sadece bizi değil dünyamızı da tehdit ediyor. Nobel ödülü alan Clinton un yardımcısı Al Gore yaşam tarzını değiştirmezsek dünyamızla beraber yok olacağız diyor. Bilim dünyası çözümü özetliyor: Yaşam tarzını değiştirin ! Bu konuda fikir ayrılığı yok. Sunulan belgesel filmin ismi niçin Uygunsuz gerçek? Gerçek ne? Gerçek şu: bu yaşam tarzı bizi ve dünyamızı yok ediyor. Peki uygunsuz olan ne? Peşinden koştuğumuz bu modern ve çağdaş denilen yaşam tarzı, neden bizi ve dünyamızı hasta ediyor? Uygunsuz olan bu! Sorgulanması gereken bu!
Modern ve çağdaş denilen yaşam tarzı, neden duvara tosladı.
Son yıllarda küresel ısınmayla birlikte gözler bu yıkıcı yaşam tarzına çevrildi ve konforlu hayatın böyle sürüp gitmeyeceği anlaşıldı. İnsan ve doğanın yapısına ters olan bu yaşam tarzı küresel ısınma gerçeğine toslayınca, kirlettikleri çevre kendilerine bulaşınca, akvaryumu kirletenler dahil herkes ‘küresel kıyamet geliyor önlem alalım’ demeye başladı. Eğer buzdağları tereyağ gibi erimeseydi, çevre felaketleri, kuraklık, susuzluk, salgınlar olmasaydı yani dünya yok oluşun eşiğine gelmeseydi bu soruyu sormayacaktık.
Peşinden koştuğumuz modern ve çağdaş denilen yaşam tarzı, nasıl oluyor da bizi ve dünyamızı yok ediyor? Ne biçim çağdaş ve modern ki sonumuzu hazırlıyor.
İçinde yaşadığımız akvaryumu hastalık üreten bataklığa çeviren her çeşit kirlenme, felaketlerin asıl nedeni.
Bu yüzden, ‘şunu yiyin, bunu yapmayın’ türünde öneriler içeren sağlık kitapları, sağlığımızın kilitlendiği kara kutunun şifrelerini ne yazık ki çözemiyor. Bizler bu öneriler peşinden koşarken, yaşam tarzımız hastalık üretmeye devam ediyor. Sağlık ve hayatımıza geçirilen çuval içinde debeleniyoruz. Bu yüzden akvaryumu temizlemek gerekiyor. Bizler hastaları tedavi edip, tekrar hastalık üreten akvaryuma bırakıyoruz.
Sağlık bilinci vermek yerine, teknolojik rüyalarla ve sihirli (!) gıdalarla toplum büyüleniyor. Gündem fındık fıstıkla işgal ediliyor. Fındığı tek tek mi yoksa avuçla mı yiyelim ? Raflarda fındık kalmadı şimdi daha mı sağlıklıyız? Geçen yıl keten tohumu moda idi. Sağlık mehdilerimiz şimdi de inciri keşfetti.
Küresel sağlık anlayışı akvaryumla ilgilenmiyor. Balıklara moral ve akıl veriyor.
Hasta olmaktan korkma ! Geç kalmaktan kork ve akıllı ol.
Akıllı hasta nasıl olunur ?
KAYNAKLAR :
- Yeşilçimen K: Hastalık Üreten Yaşam Tarzımız Nasıl Değişir. Hayy kitap. 2006
- Yılda 372 bin kişi pisi pisine ölüyor. http://arsiv.sabah.com.tr/2005/07/24/gun101.html#
- TEKHARF 2012: Genel ve koroner mortalite ile metabolik sendrom prevalansı TKD Arş 2013;41.
- Yusuf S, et al. İNTERHEART Lancet. 2004;364:937–952.
- Euroaspire III: Cardiovasc Prev Rehabil 2009; 16:121–137
Yorum Yap
Yorumlar