Anasayfa / Kemâl Özer / Önce zihin ve vicdan temizliği
Kemâl Özer

Kemâl Özer

Eklenme Tarihi: 29 Haziran 2011 00:00

Önce zihin ve vicdan temizliği

Geçen haftadan bu yana bu konuda çalışma yapanlar yeni açıklamalar yaptılar. Son açıklamaları bir kez daha gösterdi ki, hâlâ amaçları büyük pastadan pay almak. Öyle afili cümleler söylüyorlar ki, sanırsınız helâl gıda sorununu çözüvermişler.
 
Malum, Van jandarması geçen hafta 6 ilde operasyon yaptı ve polis, jandarma, gümrük personeli ve işadamlarından oluşan 32 kişiyi gözaltına aldı. Bunlardan bir kısmı mahkemece tutuklandı. Gerekçe; İran’dan kaçak çay ve kuruyemiş getirmek, iyi renk vermesi için kaçak çaylara domuz kanı katkısı eklemek ve sair vs.
 
Bu kez polis Mersin’de, Avrupa’dan ithal edilen bozuk gıdaların, rüşvet karşılığında “uygun” belgesi tanzim edildiği iddiasıyla operasyon yaptı ve çok sayıda kişi tutuklandı.
 
Hatırlanacağı üzere geçtiğimiz yıl, Burger King'in kullandığı etlerde 'salmonella ve listeria bakterisi’ tespit edildiği ortaya çıkmıştı. Bakanlık yaptığı açıklamada, bu etlerin, gözetimleri dâhilinde imha edildiğini iddia etmişti. Gebze’de görülen davada Tarım Bakanlığı çalışanları, bakteri taşıyan 160 bin hamburger etinin gözetimleri dâhilinde imha edilmediğini, öyle olmuş gibi evrakları imzaladıklarını itiraf ettiler. Dava, ağır ceza mahkemesine gönderildi.
 
Son bir haftada meydana gelen bu gelişmeler, ortaya çıkan gıda terörünün sadece küçük bir kesiti. Buna rağmen adı ‘Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’ olarak değiştirilen ‘Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’ bu sorunları çözmek yerine, üstüne sünger çekmeye devam ediyor.

* * *
Geçenlerde elime, TSE’nin ‘Standart’ isimli dergisinin Eylül 2009 sayısı geçti. İçindeki evlere şenlik bilgiler bir yana, ekmek ve diğer unlu mamullerde kullanılan “E472 kodlu katkı maddesi “monodigliseridlerle ilgili; “Hayvansal ve bitkisel kökenli üretilen bu ürün, domuz yağından üretildiği gerekçesiyle ülkemizde olumsuz olarak değerlendiriliyor. Oysaki Türkiye’ye, helâl sertifikasıyla Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’nın kontrolünde, palm yağı kökenli üretilen Datem (E472)’in girmesine izin veriliyor” (s.48) şeklinde, gerçekle hiç bir alakası olmayan bir cümle yer alıyor.
 
Tarım Bakanlığı, helâl sertifikalı ürünün girmesine izin veriyormuş, diğerine ise vermiyormuş. Bu komik bir iddia…
 
Helâl sertifika vermeye hazırlanan kurumun dergisindeki bilgi, meselenin ne kadar uzağında olduklarını ve bu tür yaklaşımlarla meseleyi daha da şaibeli hâle getirdiklerini gösteriyor. Unutulmaması gereken bir başka nokta ise, bu meselenin ne sığ fetvalarla çözülebileceği, ne de laboratuvar analizleriyle.
 
Gelin meseleye bir de talep açısından bakalım. Acaba Müslümanlar arasında, İslam’ın “helâl ve temiz” tüketim kuralları olduğunu bilen ve bu endişeyle gıda tüketenlerin oranı yüzde kaçtır? Müslümanlar bir yana, toplumun genelinin gıda tüketiminde sağlığı önceleyenlerinin oranı yüzde kaçtır acaba?
 
Sağlıklı olup olmaması, GDO’lu veya ölümcül tarım kimyasalları taşıyıp taşımaması veya tağşiş gıda olup olmamasını bir kenara bırakınız, haram ve şüpheli gıda ihtimaline karşı bir öğün aç kalmaya kaç kişi razı?
 
Toplum gerçekten böyle ise, helâl sertifikasının, bu toplumun yarasına merhem olup olmayacağını tartışmak gerek. Değilse, öncelikle toplumda helâl bilinci ve endişesi oluşturmak gerekmez mi?
 
Önüne geleni sorgusuz sualsiz tüketen insanlara/Müslümanlara, ‘helâl damgalı’ ürünler yedirerek, bırakınız sorunu çözmeyi, olsa olsa büyütürsünüz.
 
Şubat ayında Of’da idim. Seçkin bir caminin çok değerli müezzini anlattı. Bir dernekten helâl sertifika almış bir süt ürünleri üreticisi ile ilgili şunları anlattı: “Konya’da üretilen yoğurtlar, Of dağıtıcısına geldiğinde, üretim tarihine daha iki gün vardı. Bir hata olduğunu düşündük. Müteakip parti de bu kez üretim tarihine daha 5 gün olan yoğurtlar geldi. Bu hep böyle. Bu firmaya nasıl helâl sertifikası veriyorlar?”
 
Müslüman bir gıda üreticisi, ürettiği ürünün içine eklediği katkı maddelerinden kullandığı ambalaja, ham maddenin menşeinden üretim tekniklerine kadar, ürün ve işlemlerin çevreye, insanların ruh ve beden sağlığına etkilerini en ince ayrıntısına kadar bilmesi şarttır. Bunun yanı sıra meselenin inanç boyutunu öğrenip, üretimini buna göre yapması o üreticinin üzerine bir farziyettir. Aksi halde, bu üreticinin sertifikası, renkli bir kâğıt parçasından ibaret kalır.
 
Peki, ne yapmalıyı İnşaAllah bir başka yazıda devam edeceğiz. Fakat ez cümle diyebiliriz ki; önce zihin ve vicdan temizliği gerekir. Sonrasında gıda kendiliğinden ‘helâl ve temiz’ hâle gelir.
 
www.twitter.com/ozerkemal

Yazarın Diğer Bazı Yazıları

Yorum Yap

Yorumlar

Bazı Haberler

Selam ver mutlu ol

Selam ver mutlu ol

Selamlaşmak, teşekkür etmek mutluluğu artıyor: Türkiye'de en çok hangi bölgeler yabancılarla konuşuyor? Rasülullah (a.s.v.) Hz. Enes’e (r.a.) şöyle buyurmuştur: “-Ey Enes! Ümmetimden rastladığın kimselere selam ver ki ömrün uzasın. Evine girdiğinde selam ver ki hayrın ve bereketin çok olsun.”

Edremit Aile Mahkemesi'ne Suç Duyurusu: Topuk Kanı zorbalığına tepki

Edremit Aile Mahkemesi'ne Suç Duyurusu: Topuk Kanı zorbalığına tepki

DSÖ'nün emir ve direktiflerine vahiy gibi sarılan Sağlık Bakanlığı hâmilelere şeker yüklemesi ve bebeklere topuk kanı zülmüne devam ediyor. Sezaryan zulmünü bitirmek için gayret etmeyen Sağlık ve Aile Bakanlıkları topuk kanı söz konusu olunca milleti tehditten geri durmuyor. Bebeklerinden zorla topu alınmasına itiraz eden Özdemir ailesi, Edremit 1. Aile Mahkemesinin aleyhlerine verdiği tedbir kararını Bursa Bölge Adliye Mahkemesine taşımıştı. Şimdi de aile adına açıklama yaptı.

Sezaryen çetesi

Sezaryen çetesi

Sezaryen doğum Türkiye'de neden bu kadar fazlar? Ne azcıdır ki soruyu soran BBC... Gerçek ise şu: Türkiye'nin nüfusunu azaltmak ve devleti soymak isteyen bir sezaryan çetesi var. Doğumhaneler bile çok yoğuk hale getirilerek normal doğum engelleniyor.