Anasayfa / Dr Şahin Aksoy / Kabasakallar “Darwin-Marx-Freud”
Dr Şahin Aksoy

Dr Şahin Aksoy

Eklenme Tarihi: 20 Mart 2009 00:00

Kabasakallar “Darwin-Marx-Freud”

“A lie told often enough becomes the truth.” (“Yeterince sıklıkla söylenen yalan zaman içinde gerçek olmaya başlar.”)
[Vladimir Ilyich Lenin (1870 - 1924) Komünist Devrimci Rus Politikacı]

Haftalık yazı yazmak çok da kolay bir iş değil. Hele ki Medimagazin gibi belli bir konsepti olan ve her türlü konuya girmenizin mümkün olmadığı yayınlarda. Bazen yazı için bilgisayarın başına oturup da yazacak bir konu bulamadığımda hemen Türk Tabipleri Birliği (TTB)’nin sayfasına bakıyorum. Eksik olmasınlar, her zaman üzerine yorum yapacağım bir malzeme bulabiliyorum sayfada. Bu hafta da benzer bir durum oldu. “Hele bir bakayım ‘meslek örgütümüz’ yine ne gibi faaliyetlerde bulunmuş” diyerek www.ttb.org.tr adresine girdim. Bir de ne göreyim, sayfada bizleri kel kafalı, çatık kaşlı, kaba sakallı bir pir-i fani selamlıyor. Kabasakal dediysem Temel Reis’in müzmin rakibinden bahsetmiyorum. Bu kabasakal, Darwin-Marx-Freud üçlemesinin en ilk doğanı Darwin.

Daha önce “Büyüklere Masallar” yazı dizimde yazdığım gibi 18. yüzyılda oturup bir tarih ve bir bilim tarihi yazmaya karar veren Batı, 19. yüzyılın başı geldiğinde sırasıyla Darwin (1809), Marx (1818) ve Freud (1856)’u “keşfedip” göklere çıkardı. Her üçü de Batının Hıristiyan Kilisesinin şahsında dinden intikam almak için şişirdiği, daha sonra da dünyanın başına bela ettiği “kabasakallar” idi. Ortaya koydukları “evrim”, “devrim” ve “çevrim” masalları zorlama ile teori diye yutturulmaya çalışılan bu “kabasakallar” hâlâ dünyanın gündemini en çok meşgul eden insanlar olma özelliğini korumaktalar.

Ben, kimin hangi “balonu” sevdiği, hangi “kabasakalın” sempatizanı olduğu ile ilgilenmiyorum. Beni ilgilendiren TTB’nin sağlık alanı dışındaki konularda muhtelif hareketlere verdiği yerli yersiz destekler. Anlatayım: Dikkatinizi çekmiştir, “kabasakalların” yeryüzünü ilk “şereflendireni” olan Darwin bundan 200 yıl önce 1808 yılında doğmuş. Yurt içi ve yurt dışından bir grup Darwinsever de 2009’u “Darwin Yılı” ilan etmişler. Buraya kadar her şey gayet normal. İsteyen, istediği yılı, istediğinin yılı olarak ilan edebilir. Yasal ve etik sınırlar içinde kaldıkları sürece istedikleri gibi kutlama da yapabilirler. Ülkemiz Darwinseverleri bu kutlamaları bir basın bildirisi ile başlatmışlar. Darwinseverlerimiz “basın bildirisinde” yasal sınırlar içinde kalmışlar fakat, etik, en azından nezaket sınırlarını zorlamışlar.

Bildirilerine Theodore Dobzhansky’nin “Biyolojide hiçbir şey evrimin ışığı olmadan anlamlı değildir.” sözünü serlevha yapmışlar. Ne büyük bir yanılgı! Biyolojide hiçbir şey evrimin ışığı olmadan anlamlı değildir demek. Ne kadar büyük bir ön yargı! Bütün bir biyoloji bilimini anlamayı yüzlerce teori arasından teori olduğunu bile henüz ispat edememiş bir hipotezden gelecek ışığa bağlamak. Ama bu da olabilir. Buna inanan bir guruh da olabilir. Ama bu guruhun evrim hipotezini kabul etmeyen, bilimsel bulmayan insanlara olumsuz ithamlarda bulunması kabul edilemez.

Basın bildirisi “kerameti kendinden menkul”, subjektif değerlendirmelerle örgülenmiş cümlelerle başlıyor. Onlara göre “Evrim Kuramı -onlar “kuram” (teori) diyor, ama ben hâlâ bunun tartışılmaya devam eden bir “hipotez” olduğu konusunda ısrarlıyım- o denli büyük bir düşünsel devrimdir ki, insanın doğaya ve kendine bakışını değiştirmiştir.” Ayrıca onlara göre “Darwin”in düşüncesi bununla da kalmamış, tıptan tarıma, teknolojiden sanata, sosyolojiden politikaya bütün alanları derinden etkilemiştir.” Ne güzel söylemişler! Kendi sözleriyle itiraf etmişler sözde evrim teorisinin biyolojik/bilimsel bir proje değil, sosyal ve kültürel bir proje olduğunu. Tıpkı diğer “kabasakalların” çalışmalarının göklere çıkarılmasının da bilimsel kaygı ile değil bir sosyokültürel dönüşüm projesi öngörüsüyle olduğu gibi. Yerel Darwinseverlerimize göre “Darwin’in yapıtı, insanlığın bilgi birikiminin artırılması ve refah ve mutluluğunun geliştirilmesinde önemli rol oynamış.” Söyledikleri doğru veya yanlış olsun fikir ve düşünce ifade özgürlüğü çerçevesinde söylenmiş, kabul edilebilir sözler bunlar. Ama Darwinseverler bildirilerinin ilerleyen kısımlarında hem bilimsellikten hem etik duyarlılıktan hem de nezaketten uzaklaşıp maksadı aşan beyanlarda bulunmuşlar. Onlara göre “Evrim kuramı bir tür bilim düşmanlığının ana hedefi haline gelmiş bulunmaktaymış.” Ne kadar yanlış!

-“Evrim hipotezine karşı mısınız?”
- “Evet!”
- “Üzgünüz, sizi bilim düşmanı ilan ediyoruz!”

Arkasından başka bir bühtanda daha bulunuyorlar, “Dini inançlara dayandırılmak istenen bu evrim karşıtlığı, günümüzde uluslararası bir boyut kazanmıştır.” Ne alakası var? Dini olmayan bir kavrama dini söylemle karşı koyulur mu hiç? Sözde evrim teorisini kabul etmeyenlerin kapı gibi bilimsel dayanakları var. Daha doğrusu evrim kurgusunun bilimsel dayanakları olmayan, kendi kurguladığı bir ön kabul ile başlayan bir dogma (Dogma: Doğruluğu sınanmadan benimsenen, bir öğretinin veya ideolojinin temeli yapılan sav, nas, inak. TDK Sözlüğü) olduğunu söylüyorlar. Darwinsever açıkgözler evrime karşı olanlardan olmayan bir şeyin olmadığını ispat etmesini istiyorlar. Evrim diye bir şey yok ki onun yokluğu ispat edilsin. Bilimde bir şeyin varlığı ispat edilir, yok zaten yoktur. Evrim safsatası (Safsata: Boş, temelsiz, asılsız söz. TDK Sözlüğü), çok başarılı bir adamın (Erasmus Darwin) çelimsiz, fiziken ve ruhen hastalıklı, antisosyal torununa bir seyahatten sonra bir “cemiyet” tarafından “sipariş edilmiş” onun da kütüphanesine kapanıp yazdığı kocaman bir masaldan başka bir şey değildir. Daha sonra bu “cemiyet” bu “teoriye” sahip çıkıp bütün dünyaya yaymıştır. Yani zavallı Charles Darwin “seçilmiş” bir adamdı, tıpkı neo-Darwinist Oxford’lu “parlak çocuk” Richard Dawkins’in olduğu gibi.

Hızını alamayan Darwinperestler kendi inandığı doğrulara inanmayanlara nezaketsiz ve etik dışı hitaplarına devam ederek “Darwin ve evrim kuramına karşı yürütülen kampanya yalnızca biyolojinin bu temel kuramına değil, bilime ve bilimsel yönteme, akılcı düşünceye, aydınlanmaya da karşıdır.” hükümlerini vererek, inandıkları safsata ve bilimsel dogmaya olan bağlılıklarını izhar etmişler ve “Ülkemizin akılcı düşünceden yana kişi ve kurumlarını birlikte çalışmaya çağırıyoruz.” demişler. Yani final cümlelerinin manayı muhalifi ile bu Darwinperest guruh ile çalışmayanlar ülkemizin akılcı düşünceden yana olmayan kişi ve kurumlarını teşkil etmiş oluyorlar. Tabii meslek örgütümüz TTB’nin Merkez Konseyi ve onun saygıdeğer başkanı bu zümreden olmamak adına bildirinin altına çakmışlar imzayı.

Saygıdeğer Başkanın hekim olması ve bir meslek örgütünün başkanı olması onun bilimsel dogmalara ve bazı safsatalara inanma hakkını elinden almaz. Dolayısıyla bu bildirinin altına imza atması gayet tabiidir. Garip olan, bütün Merkez Konseyin bu konuda uzlaşması. Ben, benim başkanı olduğum Şanlıurfa Tabip Odası Yönetim Kurulu ve tanıdığım pek çok hekim ve farklı tabip odalarının üyeleri evrim masalına tamamen bilimsel gerekçelerle itiraz ediyor. Şahsım adına, hâlâ tartışılan ve aleyhinde yazılmış pek çok bilimsel yayın varken bu dogmaya inanmayanları “akılcı düşünmemekle” ve “bilim düşmanı” olmakla itham eden zihniyeti şiddetle kınıyorum. Sağlık politikaları ve hekim sorunları konusunda çoğu zaman isabetli tespitler yapan TTB sağlık sorunları ve hekim sorunlarının dışındaki konularda temsil ettiği insanların duygu ve düşüncelerinden ne kadar uzak olduğunu bir kez daha göstermiş oldu.

“Şaşırdım mı?” “Tabii ki hayır! Birlikteliğimiz neredeyse 1 yıla yaklaşıyor. Artık onlar beni tanıyor, ben de onları.”

Yorum Yap

Yorumlar

Bazı Haberler

Topuk kanı zorbalığından son aşama

Topuk kanı zorbalığından son aşama

Hukuk bilmez bir savcı, 2,5 aylık bebeğe ailesi topuk kanı aldırmayı gerekçesiyle kayyum tayin etti. 

Topuk kanı reddi sebebi ile Anayasa Mahkemesine başvuru örneği

Topuk kanı reddi sebebi ile Anayasa Mahkemesine başvuru örneği

Sizinde bebeğinizden topuk kanı örneği istenmiş, vermediğiniz için zulme mâruz kalmış ve diğer hukuk yollarını tüketmişseniz aşağıdaki formu kendi gelişmeleriniz çerçevesinde doldurup kendiniz veya avukatınız aracılığı ile Anayasa Mahkemesine müracaat edebilirsiniz.

Selam ver mutlu ol

Selam ver mutlu ol

Selamlaşmak, teşekkür etmek mutluluğu artıyor: Türkiye'de en çok hangi bölgeler yabancılarla konuşuyor? Rasülullah (a.s.v.) Hz. Enes’e (r.a.) şöyle buyurmuştur: “-Ey Enes! Ümmetimden rastladığın kimselere selam ver ki ömrün uzasın. Evine girdiğinde selam ver ki hayrın ve bereketin çok olsun.”