Gülse Birsel
Eklenme Tarihi: 21 Haziran 2010 00:00
GDO'lu mısırdan kaçabilirsiniz ama saklanamazsınız!
Geçen hafta ilginç bir belgesel seyrettim: King Corn. Yani 'Kral Mısır', ama King Kong'u çağrıştırsın diye özel seçilmiş bir isim. Üniversite arkadaşı iki genç adam, vücutlarında neyin eksik olduğunu, nasıl beslendiklerini öğrenmek amacıyla saç tellerini test ettiriyor. İkisi de koçan veya konserve olarak hiç yemedikleri halde, vücutlarına giren baş gıda maddesinin mısır olduğu ortaya çıkıyor. 'Mısır kafalar' bu sürprizin üzerine Iowa'da, atalarının yaşadığı kasabaya gidip bir hektar yer kiralayıp mısır ekiyorlar ve bunun vücutlarına girene kadar nasıl bir yolculuk yaptığını inceliyorlar. Amerika'da yetiştirme kolaylığı, iklim ve toprak elverişliliği yüzünden 30-40 yıldır o kadar fazla mısır ekiliyor ve devlet o kadar iyi bir destek veriyor ki, üretim fazlası var. Dağ taş mısır!
BİZİM KARADENİZ MISIRI GİBİ DEĞİL
Mısır bu düşük fiyattan dolayı küçük ve büyükbaş havyanlara yem olarak yediriliyor. Hayvanlar olması gerektiği gibi, ot ve saman yiyerek, etrafta dolaşarak değil, çabuk büyüyüp semirsinler diye ufak alanlı çiftliklerde hareketsiz tutulup mısırla şişirilerek büyüyorlar. Mısır, sindirim sistemlerine uymadığı için çoğu hasta, ve bu çiftliklerde bulaşıcı hastalıklar çabuk yayıldığından ineklere, danalara, bol bol antibiyotik veriliyor.
Sonuç: Eski yıllara göre yüzde 10 daha yağlı, obez ve antibiyotikli büyükbaş hayvan etlerini yiyen, bittabii obez ve sağlıksız Amerikalılar! Mısır, tavuk çiftliklerinde de yem olarak kullanılıyor. Bitmedi. Mısır fazlası, aynı zamanda mısır nişastasından yapılmış fruktoz şurubu olarak, artık şeker yerine geçiyor. Ve daha ucuz olduğundan her gıdaya bol bol katılıyor. Soslara, bisküvilere, ekmeklere, hazır yiyeceklerin aşağı yukarı tümüne! Amerikalıların yedikleri şeylerin çoğu mısır ağırlıklı! Ve bunun çoğu da genetiği değiştirilmiş mısırlar. Öyle Karadeniz mısırı gibi, kopart, cıs cıs ızgara yap afiyetle ye durumu yok. Böcek olmasın, mümkün olan en ufak alanda en çok verim alınsın diye yaratılmış, mısır koçanı olarak yenemeyecek kadar kalitesiz bir tür.
Protein ve besleyiciliği düşük, nişastası yüksek, şeker hastalığına yol açtığı kanıtlanmış, ama bizim iki kafadarın bile kolayca yetiştirdiği, nitelik değil nicelik açısından 'bereketli' bir mısır. Amerika son 30 yıldır bu şekilde besleniyor ve evet gıda fiyatları eskiye göre çok düşük. Ancak sıkı durun, bu nesil, Amerikan tarihinde yaş beklentisi bir öncekine göre kısalmış ilk nesil! Çocuklarda diyabet patlaması görülüyor. Okul çağında zekâsı yeterli bulunmayan, 'özel eğitim ihtiyacı duyan' çocuk sayısında, hükümetin 'bu tür çocukların da okullara kabul edilmesi ama mecburen müfredatın kolaylaştırılması' kararını alacağı kadar dehşet bir artış yaşanıyor. Belgeselde söylendiği gibi "Amerika gittikçe şişmanlıyor ve gerzekleşiyor!"
ESAS MEVZU ŞU:
O kadar yemden, fruktoz şurubundan, ortalama bir Amerikalının neredeyse tamamen nişasta ağırlıklı mısırla beslenmesinden sonra, Amerika'da hâlâ çok ama çok fazla mısır var! Ve elbette hedef: Bu mısırları yurtdışına tohum ve ürün olarak satmak. Sadece Amerikalıların değil, tüm dünyanın mısırla beslenmesini sağlamak. Anlatabiliyor muyum? Ve bomba: GDO'lu tohumların yıllardır ülkemize girdiğini artık öğrendik. Ama bu sayede mısır üretiminin artıp fiyatların ucuzladığını, dolayısıyla aynı Amerika gibi bu mısırın farklı alanlarda da kullanılmasının başladığını da öğrendik... Ve hatta son beş altı yıldır Türkiye'nin ayrıca 'ucuz ithal mısır' da alıp önce kanatlı hayvanlar şimdi ise büyükbaş havanlar için yem olarak kullandığını, biliyor muydunuz? Bırakın ketçabı, gofreti filan. Yediğimiz et ve tavuk ürünlerinin de neredeyse tümü artık Amerikan mısırıdır! Hatta belki o belgeseli yaparken gerçekleri dehşet içinde öğrenen iki arkadaşın Iowa'da yetiştirdiği mısırlar bir tahlil yapılsa sizin saç telinizden çıkacaklardır! Onun için diyorum, trajikomik ama suşiye kaldık diye! Hadi afiyetle! (Sabah Gazetesi)
Yorum Yap
Yorumlar