Kemâl Özer
Eklenme Tarihi: 06 Ocak 2011 00:00
Tohum, yalanlar ve gerçekler-1
İşe sondan başlamakta yarar var. Öncelikle bu ekin, Milli Gazete tarafından hazırlanmadığı çok açık. Bir yanda ekte söylenmek istenenler, diğer yanda ise gazetenin aynı günkü ekteki mesajları tekzip eden ‘dünyayı öncelemek hastalıktır!’ manşeti…
YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan’ın öğretim yılı başında, Nevşehir ve Ankara’da ardı ardına tohumlara yönelik yaptığı isabetli ve takdire şayan uyarılar, bazı çevreleri çok rahatsız etti.
YÖK Başkanı açıklamasında; “Sonun ne olacağı belli değil. Bu domates tohumunu alıyorsunuz, bu tohumun içine genetik bir mekanizma yerleştirebilirler. Biz bunu hiç bilmeden yeriz ve hiç bilmedik hastalıklara yakalanabiliriz. Böyle şekilde bir milleti toptan yok edebilirsiniz. Öyle şeyler yerleştirirler ki; bir ulusu 20 yılda yok edebilirler” demişti.
Tarım Bakanı Mehdi Eker ise her zaman ki vurdumduymaz edasıyla, YÖK Başkanı’nın uyarılarını “şehir efsanesi” olarak nitelemişti.
Ardından NTV’nin sonsuz teşekkürü hak eden, ünlü Gıda A.Ş. belgeselini defaatle yayınlaması ciddi bir tesir meydana getirdi
Bu süreçte tohum firmaları atağa geçerek; hem YÖK Başkanı’nı hedef almış, hem de benim bazı yazılarımda dile getirdiğim “gerçek ve doğru” noktaların ‘doğru’ olmadığını beyan etmişlerdi. Hatta isim vererek, Yaşar Nuri Öztürk’ün bile bu konuda yaptığı konuşmalardan duydukları rahatsızlığı dile getirmişlerdi.
Okan Bayülgen, geçtiğimiz haftaya kadar Kanal D’de programında üç/dört hafta süreyle tohum, GDO ve gıda güvenliği sorununu gündeme getirdi. İlk programdan sonra, daha tedirgin konuşan ve tedirginliği kısmen cümlelerine yansıyan Okan Bayülgen, fincancı katırlarını ürkütmüş olmalı ki; program, Kanal D’nin yayın akışından birden çıkarıldı. Programın akıbetini sormak üzere Okan Bayülgen’e gönderdiğim e-posta ise geri döndü.
Son günlerde Tohumcular Birliği, Tarım Bakanlığı’nın da desteği ile PR çalışması denilen “halkla ilişkiler” atağına geçti. Yani ‘tohum endüstrisi’, ‘halkla ilişkiler endüstrisi’ni devreye soktu.
Ardından, Hürriyet Gazetesi’nde ilk olarak şu haber yer aldı: “Tohum Sanayici ve Üreticileri Alt Birliği (TSÜAB), genetiği değiştirilmiş organizmalar (GDO) ve tohumluk konusunda bilimsel(!) verilere aykırı konuşan ve sektöre zarar verenlere yönelik hukuki mücadele başlatıyor. Birlik, ilk olarak, genetiği değiştirilmiş tohumla ilgili sözleri nedeniyle Okan Bayülgen hakkında dava açmak için çalışma başlattı. TSÜAB Başkanı İhami Ö. Aygun, “Türk tohumculuk sanayi, övünülecek bir noktaya geldi, kimsenin yıpratmasına izin vermeyiz. Bizi mafya, silah tüccarı yerine koydular. Yeter artık, masaya yumruğumuzu daha sert vuracağız” dedi. (Oysa bu, öfkeyle hareket edip, kaybedecekleri savaşın fitilini ateşlemekten başka bir macera değil.)
Ardından, geçtiğimiz hafta Sabah, dün ise Milli Gazete’de tohum eki yer aldı. Ayrıca başta Zaman Gazetesi olmak üzere birçok gazetede, tohumcuları övücü haberler art arda gelmeye başladı.
Konunun çok boyutu var. Bu nedenle birkaç yazı kaleme almak gerecek. Milli Gazete’deki eki incelediğimiz zaman, bu içeriği Milli Gazete’nin hazırlamadığını anlamak zor değil. Tıpkı Sabah’ın ekinde olduğu gibi…
Ekin kapağında, yemyeşil bir mera ve memeleri patlamak üzere olan iki inek resmi... Sinsi PR tamda kapakta başlıyor. Sanki hayvanlar meralarda otluyormuş da, haberimiz yokmuş gibi…
Yine kapakta bir tohumcunun mesajı ile Mehdi Eker’in ithalat açıklaması yer alıyor. Devamında ise; et, süt, tohum ve gübre üretici/satıcı birliklerinin reklâm ve yazıları yer alıyor Tek satırlık muhalif bir kelime yok. Oysa iyi niyetli bir gazetecilik, farklı görüşleri birlikte aktarmayı gerektirirdi.
Zaten ‘sipariş’ eke giriş yazısı yazan editör, amaçlarını; “Bu sayımız, Türkiye’nin tohumculuk gerçeği… İsrail ve AB ülkelerine bağımlılık yaptığı söylentilerinden tutunda, GDO’lu, hibrit
Yorum Yap
Yorumlar