Kemâl Özer
Eklenme Tarihi: 15 Ekim 2021 00:26
‘Bilim değil rezil çıkarlar’
Tıp dâhil olmak üzere pek çok saha, global terör çetesinin tahakküm ve vesayeti altında. ‘Global çete’ denildiğinde çoğu kez siyonizm akla gelse de aslında bu çete; siyonizmi de araç olarak kullanan 18. asırda Almanya’da ortaya çıkan karanlık bir yapı.
Bugün din de dâhil her alana nüfuz etmiş, en büyük yatırımını eğitim sistemi için yapmış, satanizmi bilim kılıfıyla seküler bir din hâline dönüştürüp dayatmış, bilgi ve haber kaynaklarını işgal aracına dönüştürmüştür. Artık her dediğini emir telakki eden milyarlarca kölesi var.
Başta üniversite eğitimi olmak üzere ve akademik süreçler açıktan ve gizli olarak vahye muhalefet eden nesillerin yetişmesine neden oluyor. Artık satanizmin kontrolündeki
bilimi put edinmiş milyonlarca bağnaz ‘Müslüman’ var.
İşte bu yüzden muazzam bir ayrışma yaşanıyor. Saflar iyiden iyiye netleşti. Ancak bu netleşme; siyâsî, iktisâdî, dînî ve sosyal bir yapının fanatikleri arasında değil. Aksine farklı inanç, kültür, sosyal sınıf, farklı memleket halkları arasında yaşanan bir ayrışma.
Aslında sadece bir ayrışma değil aynı zamanda farklı yapılar arasında birlikteliğin de doğuşu bu.
Global vesayete, tahakküm ve bağnazlığa karşı tefekkür ehlince yapılan bir direniş… Zâhirde azınlıkta olan bu kesim bâtında daha güçlü. Çünkü haklılar ve zulme karşı hakkı savunuyor ve direniyorlar.
Bu direnişi kırmak için müracaat edilmedik düzenbazlık bırakılmıyor. Gayeleri, güneşi balçıkla sıvamak!
Yaygın kanaatin aksine diyoruz ki,
güneş balçıkla sıvanabilir, sıvandı da. Şayet sıvanmasaydı bu karanlık ve cahiliye asabiyesi yaşanmazdı.
Lâkin bu sıvama mecâzi. Gönül gözü kapananlar güneşi yani ışığı ve hakikati göremezler. Çünkü
onlar, bir yapının fanatiği mutaassıp kimseler. O kimseler benimsediği fikir ve inanış dışında hiçbir hususu -sayısız delil sunsanız bile- kabul etmezler. Beden gözleri açıksa da gönül gözleri mühürlenmiş. Bu mühürlenme ise sadece vahye karşı değil, her türlü maddî ve beşerî gereceğe karşı da.
KÖTÜNÜN DAHA KÖTÜ BİR KOPYASI
Cahiliye Arapları ve çağdaşları gibi günümüz “küfür ehli” de aslında kendi yanlışlarının mutaassıbıdırlar. Tıpkı Ebucehil ve Ebu Leheb gibi… Allah’tan başka ilah olmadığını ve bir yüce Yaratıcı olmaksızın bu muazzam kâinatın var olması ve yaşamasının imkânsızlığını da bal gibi bildikleri halde, bağnazlıklarını asla yenemezler.
Çünkü iman etmek ve iyi bir insan olmak aynı zamanda hem nasip, hem eğitim meselesidir. Her nevi bilgiden habersiz bir sabi, bir kötü veya iyinin elinde nasıl şekillenirse, mevcut eğitim sistemi ve medya düzeni de, muhakeme edemeyen toplumları global çetenin arzusu çerçevesinde şekillendiriyor. Oysa kendisine dikte edilenleri mutlak/a doğru sanan ve sayanlar sadece
kötünün daha kötü bir kopyası olurlar.
Bize vesayetin sadece askerî olduğu anlatıldı durdu. Oysa vesayet her sahada müracaat edilen bir fiil.
Günümüzde vesayet ve tahakkümün en belirgin kimliği, bilim alanıdır. Bilim tarif edilirken ‘şüpheci’, ‘mantıkî’, ‘gözleme dayalı’, ‘yanlışlanabilir’ ve ‘bağımsız’ olduğundan dem vurulur. Oysa gerçekler bunun tam tersidir, çünkü bilim işgal altındadır.
CHATHAM HOUSE: BİLİMSEL YAYINLARIN ÇOĞU YALAN
Chatham House yetkililerince Londra'da Wellcome Trust'ta gerçekleştirilen sunumun bir özetini yayınlayan, dünyanın en eski tıp dergisi
The Lancet’in baş editörü
Richard Horton şöyle kaleme almıştı içine düşülen girdabı:
• Bilim dünyasında işler çığırından çıktı.
• En kötü davranışlara yardım ve yataklık ettik.
• Bilimsel yayınların çoğu yalan.
• Sağlam olmayan yöntemlerle sonuçlara varılıyor.
• Bilim değil rezil çıkarlar.
• Düzgün olmayı teşvik eden hiçbir şey yok.
• Literatür, istatistikî peri masallarıyla kirletildi.
• Yayınlananların çoğu doğru değil.
1920’de kurulan Chatham House, İngiliz Kraliyetine bağlı Uluslararası İlişkiler Enstitüsü’dür ve bunların bilim sahasındaki yetkililerinin yukarıdaki itirafları özellikle iki yıldır yaşanmakta olan sürecin en iyi özetlerinden biri. Olup bitene yönelik eleştirilere “komplo teorisi” diyerek ket vurmaya çalışan bilim putperestlerine karşı da kapak cümlelerdir.
‘KOVİD-19 İNSAN YAPIMIDIR’
Dünyadaki virüslerin sayısını hiç kimse bilmemekte. Korona adlı bir virüsün varlığı zaten biliniyordu. Kovid-19 adı verilen virüs de elbette mevcut ve insanlara zarar verir. Lâkin kesin inancımız o dur ki, bu kendiliğinden oluşmuş bir mutasyon değil.
Grip, korona ve zatürrenin insan eli değmiş hâli. Bir virüs durduk yere ölümcül hâle gelmez. Kaldı ki, 6 Haziran 2021 tarihinde
Wall Street Journal’da Kalifornia Berkeley Üniversitesi'nden fizik profesörü Richard Muller ve Atossa Therapeutics'in kurucusu Dr. Stephen Quay’a ait bir yazı neşredildi ve şöyle denildi:
“Kovid-19 insan yapımıdır. Zîra gen diziliminde 4 temel harf (A, G, C, U) yer alıyor. Bunlar değişik karbon, hidrojen, nitrojen ve oksijen seviyelerine sahip kimyevî bileşenlerin (Adenin, Guanin, Citosine, Urasil) ilk harflerini teşkil ediyor. Kovid-19 genomu da bu 4 harfin değişik kombinasyonlarla bir araya geldiği 29 bin 903 harften oluşuyor.
O dizilimde yer alan 12 harflik ‘CCU
CGG CGG GCA’ bölümü bu virüsün gücünün sırrı olarak kabul ediliyor. Çünkü bu dizilim sayesinde Kovid-19 insan hücresine kolayca girebiliyor. Bu bölümün ortasındaki çift CGG, yeni tip koronavirüsün son derece bulaşıcı olmasını sağlıyor. (Laboratuvar deneylerinde) çift CGG, tercih edilen dizidir. Bunun sebebi, hazır ve kullanışlı olması ve bilim insanlarının onu yerleştirmede çok deneyimli oluşudur. Zoonotik kökenli olduğunu savunanlar, yeni koronavirüsün mutasyona uğradığında neden favorisi olmayan bir kombinasyonu, yani çift CGG'yi seçtiğini açıklamalı. Laboratuvardaki araştırmacıların yapacağı seçimi neden o virüs tekrarladı? Evet, mutasyonlar yoluyla rastgele olmuş olabilir. Ama bu kadarı tesadüf mü?"
2012: YENİ BİR SENARYO İLE KARŞI KARŞIYA KALACAĞIZ!
2012 yılında Rahmetli
Kadir Mısıroğlu’nun şahsî kürsüsünde yaptığımız bir konuşmaya ait videonun özeti sosyal medyada dolaşıma girdi. Bu konuşmada kuş gribi, domuz gribi gibi dalaverelerden edindiğimiz tecrübe, Rockefeller Vakfı’nın 2011’de yayınladığı sözde yeni salgın raporu ve diğer bilgilerden hareketle şunları söylemişiz:
“
Yeni bir senaryo ile karşı karşıya kalacağız, keçi gribi diyeceğiz, eşek gribi diyeceğiz ama bir şekilde bütün insanlığı aşılamaya kalkacaklar. AB’nin yayınladığı rapora göre, 2050 yılında her yüz çiftten ancak 5 tanesi normal yolla çocuk sahibi olabilecek. Önümüzdeki 40 yıl içinde dünya bir soykırımın neticesini yaşıyor olacak... Aşı yaptırmazsanız birileri gelip kapınızı tekmeliyor, tehdit ediyor, şantaj yapıyor, polis getiriyor, mahkemeye veriyor. Aç kalsanız bir ekmek vermeyen devlet, sizi zorla aşılıyor…”
İnsanlığın çokluğundan yakınan, insanların sağlıksızlığından vurgun yapan global terör çetesi neden herkesi aşılayarak sıhhatli kılmaya ve -hâşâ- ölümüne engel olmaya çalışıyor? Peki, hiç düşündünüz mü neden? Düşünmeyiz, çünkü onların tedrisatından geçenlerin pek çoğu düşünmez, düşünemez.
‘İNSANLARI KONTROL ETMENİN İKİ YOLU’
Birleşik Krallık Parlamentosu eski üyesi, eski asker ve eski bakan Tony Benn diyor ki:
“İnsanları kontrol etmenin iki yolu var. Her şeyden önce insanları korkut ve morallerini boz. Eğitimli, sağlıklı ve kendine güvenen milletler çok zor idare edilir. İnsanların eğitimli, sağlıklı ve kendine güvenir olmalarını istemiyoruz. Çünkü o zaman kontrolden çıkarlar. Dünyanın tepesindeki yüzde 1, dünyanın zenginliğinin yüzde 80’ine sahip. İnsanların buna tahammül etmesi inanılır gibi değil ama onlar fakirler. Moralleri çökertilmiş ve korkutulmuşlar. Bu iki sebeple düşünüyorlar ki, yapılacak en ehemmiyetli şey, emir almak ve olmasını arzu ettikleri şeyleri ummak…”
Daha fazla söze ne hacet!
Yorum Yap
Yorumlar