Fatih Dursun Alkan
Eklenme Tarihi: 18 Kasım 2015 00:00
Asli görevinin ne olduğunu tam özümseyememiş bu yeni bakanlığın il ve ilçe teşkilatı yöneticileri, Sağlık Bakanlığının kendilerine attığı bombayı ellerine almakta beis görmediler.
Toplum Sağlığı Merkezlerince bebek bekleyen annelere, 2 yaşına kadar olan bebeklere ve ilkokula giden öğrencilere çeşitli zamanlarda sayısı 20'nin üzerinde aşı yapılıyor ve bu aşıların toplum tarafından sorgulanmaması için de yasal olarak zorunlu olduğu yalanı ile anne-babaların aşıları sorgulamasına imkan bile tanınmıyordu.
Tıbbi bir işlemi sorgulamak tıp camiamıza göre hastanın, anne-babanın değil; doktorların görevi olmalıydı. Aldıkları eğitimin finans kaynağı olan ilaç ve medikal endüstrisi, akademiyi de kontrol ettikleri için, aşılar bir tabu haline getirilmiş ve sorgulanması seküler dünyanın en büyük günahları arasında yer almıştı.
Yeni bir güruh ortaya çıkmıştı ve bu güruh çeşitli nedenlerle çocuklarına aşı yapılmasına izin vermemekteydi. Aslında buraya kadar büyük bir sorun yok. Ancak sağlık çalışanlarının aşı uygulamaları da performans kriteri ile ek ödeme almalarının yolunu açtığı için yapılamayan her aşı ilgili aile hekimi-ebe-hemşire gibi çalışanlara ücret kesintisi olarak yansıyordu. Aslında ücret kesintisi yapılmaması için ailece doldurulacak Aşı İzlem Red Formunun doldurulması yeterli oluyordu. Birçok aile bu formu doldurmak için sağlık çalışanlarınca toplum sağlığı merkezlerine davet edilmekteydi. Ailelerin pek çoğu Toplum Sağlığı Merkezlerinde aşıların yasal zorunluluk olduğu eğer aşı yaptırmazlarsa çocuklarının velayetinin ellerinden alınacağı gibi bir çok YALANLA ikna edilmeye çalışılıyor, çocuklarının velayetinin ellerinden alınabileceğini varsayan bir çok anne-baba, istemeyerek de olsa bu yalanların karanlığında çocuklarına ZORUNLU(!) aşıları yaptırıyorlardı.
Sağlık Bakanlığı Temel Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü'nün 4 Ağustos 2011tarih ve 25316 sayılı yazısına Bakan adına ve Genel Müdür Vekili olarak imza atanyönetici, Türkiye'de aşı yaptırmak istemeyen aileler için zulüm niteliğinde bir resmi yazıya imza atıyordu. İlgili yazıda aşı yaptırmak istemeyen aileler hakkında 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu'nun 5.maddesinin 1. Fıkrasının d bendi gerekçe gösterilerek, aşı uygulamasına ailelerin zorlanabilmesi için çocuk hâkimince sağlık tedbiri kararı alınabilmesini temînen sosyal hizmetler ve çocuk esirgeme kurumu il müdürlüğüne bildirimde bulunulmasını istemişti. (Burada şunu da tartışmak lazım: Bir göreve vekalet eden kişinin Bakan adına imza atabilmesi bir sorun değil midir?)
Belki de teşkilatlanmasını bile tamamlamamış olan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının il ve bazı ilçelerde kurulu Sosyal Hizmetler Müdürlükleri topa çıkmakta sakınca görmediler. Elbette devletin başka bir kurumundan gelen yazı kendilerini yanıltıyor olamazdı. Ne diyorlarsa elbette ki doğru kabul edilmeliydi. Bu nedenle Toplum Sağlığı Merkezlerinin İl Sağlık Müdürlüklerine gönderdiği aşı yaptırmak istemeyen ailelerin bilgileri Sosyal Hizmetler Müdürlüklerine gönderiliyor ve bu birimlerde görevli pek çok sosyal çalışmacı aşı yaptırmayan ailelerin evlerini ziyaret ediyorlardı.
Sağlık Bakanlığının bir bilgi edinme başvurusuna (25/02/2013 tarih ve 2071 sayılı Bilgi Edinme Başvurusu) verdiği cevap aslında herkes için yeterli sayılabicek bilgiyi barındırmakta. Bu bilgi edinme başvurusunda; “aileler çocuklarına aşı yaptırmaya mecbur olmamakla birlikte; 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu'nun ilgili hükümleri çerçevesinde hareket edilmesi gerekecektir” denilerek Sağlık bakanlığının bile zorunlu olmadığını kabul ettiği bir uygulamayı mahkemeler nezdinde zorla yaptırmaya çalışmayı uygun görmüşlerdir.
2011 yılından beri bu uygulamalar birçok ailenin huzurunu kaçırdı. Tıbbi müdahaleyi reddetmenin temel hak ve özgürlüklere bir darbe vurduğunu asla görmediler. Koklamaya bile kıyamadıkları yavrularını yapılan baskılar sonucu ve mahkemelerde adalet aramayı gözüne kestiremeyen pek çok aile istemeyerek de olsa çocuklarına aşı yaptırdı. Bazı mahkemelerde aranan hukuk mücadelesi adaleti sağladı, bazılarında ise karar veren hâkimin de önyargılarıyla karar verdiğini gördük. Yasalar değil, tıbbi tabular mahkeme kararlarında yerini buldu.
Anayasa Mahkemesinin 12 Kasım 2015 tarihinde yayınladığı kararda ailelerin aşıya zorlanmasının maddi ve manevi varlığın korunmasına ve geliştirilmesine yönelik bir ihlal oluşturduğuna dair verilen karar aşıların güvenilirliğini sorgulayan ve çocuklarına aşı yaptırmayan ailelerin yüreklerine su serpmiştir.
Bir çok sivil toplum kuruluşunun, yazarın, araştırmacının ve konu hakkında birbiri ile iletişim halinde olan mağdur hukuki bir zafer kazanmıştır. Bu karar her önüne gelenin kendi hukuki yorumunu yapamayacağını ve hasmını hatalı hukuk yorumları ile altedemeyeceğini göstermiştir. Bu karar Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığında ve Toplum Sağlığı Merkezlerinde görevli memur ve yöneticilerin yasal zemini iyi yorumlamaları gerektiğini göstermiştir.
Bu karar, temel insan haklarını hiçe sayan kurum ve kişilerce baskı altında tutulan kişilere ithaf edilmelidir.
Yorum Yap
Yorumlar