Fatih Dursun Alkan
Eklenme Tarihi: 26 Ekim 2015 01:00
20 Mayıs 2014'te BBC'de yer alan bir habere göre CIA ve Beyaz Saray, aşı kampanyalarını casusluk ve DNA hırsızlığı için kullandığını kabul eden bir yazı yayınladığında bunu görebilmek için idrak tutulmasına girmemiş olmamız gerekiyordu. Aynı yazının devamında ise Bin Ladin'in Hepatit B aşı programı sayesinde yerinin tespit edildiği yer almaktaydı. Demek ki; önümüze yardım niteliğiyle gelen her şey masum değildi.
Çocukluğumuzdan beri bizlere okullarda sağlığımızı korumak için yapmamız gerekenler anlatıldığında birinci sıraya konan her zaman aşılanmamız gerektiği oldu. Fakat hiç kimse 20. yüzyıla kadar gelen insanoğlunun geçmiş devirlerde aşılanmadığı hâlde hayatını nasıl devam ettirdiğini söylemedi.
Düşünmeyen nesiller üretmekte gayet mahir olan eğitim sistemimiz, söyleyecek sözü olanları tepelemekte de mahirdi. Verilecek bir aykırı cevaba “sen daha mı iyi biliyorsun?” ya da “senin dediğin gibi olsa bunu daha önce bilim adamları ispat ederdi” veya “zararlı olsa devlet zaten izin vermez” gibi cevaplar aklımızdaki kurdun barınmasına imkân tanımıyordu.
Ülkemizde akıllarına kurt düşen birçok aile çeşitli nedenlerle çocuklarına aşı yaptırmamakta, bu yüzden de bulundukları yerin Toplum Sağlığı Merkezleri ve Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığına bağlı Sosyal Hizmetler Müdürlükleri tarafından takibata uğramaktadır.
Modern tıbbın insanın bağışıklığının sadece aşı programları aracılığı ile korunacağına dair tabusu nedeniyle birçok aile mahkeme kapılarında sürünmekte. Toplum Sağlığı Merkezinde aşı takibini yapan ebe, hemşire ve aile hekimleri, aileleri çocuklarının zorla aşılanmalarının sağlanması amacıyla önce aileye ulaşmakta, ailenin aşı yaptırmaması halinde çocuklarının velayetinin kendilerinden alınacağı, aşı yaptırmayan çocukların okula kaydedilmeyeceği, aşı yaptırmayan anne babanın hapse girebileceği gibi yalanlarla aileleri korkutmakta.
Bu yalanlar işe yaramadığında ise İl Sağlık Müdürlüğüne bildirmekte, İl Sağlık Müdürlükleri de Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığına bağlı bulunan Sosyal Hizmetler Müdürlüklerine yaptıkları şikâyet ile çocuğuna aşı yaptırmak istemeyen ailelere 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanununu delil göstererek mahkemenin yolunu göstermektedir.
Aileleri ikna etmek için de sağlık çalışanlarınca bir korku oluşturmak, cezaladırmak, hevesini kırmak ve aşı yaptırmayan aileleri çocuklarının velayetlerinin alınmasıyla tehdit etmek gibi yollara sıklıkla başvurulmakta, bu suretle ailelerin direnci kırılmaya çalışılmaktadır.
Ordu'da görev yapan Cumhuriyet Savcısı Hüseyin Ayyayla bile bu tehditlerden nasibini almış, aşıların zorunlu olduğu yalanı ona bile dikte edilmeye çalışılmış. Genel Bağışıklama Genelgesi haricinde hiçbir dayanağı olmayan (genelge okunduğunda genelgenin de bir kanuna dayandırılmadığı ortaya çıkmaktadır) aşı programları birçok ilimizde birçok aileyi bunaltmış ve bunaltmaya da devam etmektedir.
Sağlık çalışanlarının bilmediği veya bildikleri halde işlerine gelmeyen şey; tıp biliminin kuralları uygulanmak suretiyle yapılan her türlü müdahalenin tıbbi müdahale olduğu ve o halde aşının da tıbbi bir müdahale olduğudur.
Aşılar da önleyici nitelikte bir tıbbi müdahaledir. Sağlık alanında herhangi bir müdahale, ilgili kişinin bu müdahaleye özgürce ve bilgilendirilmiş bir şekilde muvafakat etmesinden sonra yapılabilir ve tıbbi müdahale de bulunabilmek amacıyla hastadan veya hastanın vasisinden muvafakat alınması gerekir.
Evlere çocukların durumlarını incelemek maksadıyla gelen Sosyal Hizmetler Uzmanları genelde aşıların zorunlu olduğu gibi bir önyargı ile aileleri ziyaret etmekte, bu ziyaretlerde kanunda bu konuda düzenleme bulunmamasına rağmensanki kanuni bir zorunluluk varmış gibi aileleri bu aşıları yaptırmadığı takdirde, çocuklarının velayetini alabilecekleri ile tehdit etmektedirler. Pek çok anne baba, bu tehdit sonucunda bile çocuklarına istemeye istemeye aşı yaptırmakta, olmayan yasal zorunluluk korku dağları gibi üzerlerine çökmektedir.
Aşılama programlarının hukuki bir dayanağının olmadığı birçok mahkemece verilmiş kararlarla belgelendirildiği halde, hâlâ Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı il ve ilçe yöneticilerinin hukukî bir zorunluluk varmış gibi çocuklarımızı aşılamaya çalışmaktan vazgeçmemekte.
Hatta öncelikle kanun maddelerini okumayı bilen ve yorumlayabilen, özellikle Çocuk Koruma Kanunu'nda aşı yapılmasıyla ilgili hiç bir dayanak bulunmadığının farkında olan kurum yöneticilerine ihtiyaç vardır.
Fatma Şahin'in Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, Recep Akdağ'ın Sağlık Bakanlığı dönemlerinde hız kazanan ve halefleri dönemlerinde de devam eden müdahalelere bir son verilmelidir. Bunun tıbbi faşizme neden olacağı gözden kaçırılmamalıdır.
Zorla yapılmaya çalışılan bu aşılama çalışmalarının ilk iki paragrafta da bahsettiğimgibi bir casusluk faaliyetinin parçası olabileceği de unutulmamalı.
Zihnimizdeki kurtların da canlı kalması gerek. Yoksa her ayranım var diyenin peşine takılmakta bir beis görmeyeceğiz
Yorum Yap
Yorumlar