Tıbb'ün Nebevî nedir?

Tıbbu’n Nebevî Hz Peygamber s.a.v.’in sağlık ve tıpla ilgili verdiği bilgiler ve tavsiyelerdir. Bu tavsiye ve bilgiler birer tedavi aracıdır ve tıbbın en pratik ve yararlı metotları olduğu gibi, ilacın en ektilisi ve en üstünü, tedavi yöntemlerinin en gelişmişi ve de kapsamlısıdır.

Tıbb'ün Nebevî nedir?

“Peygambere inen Kur'an'a” andolsun ki, arkadaşınız Muhammed sapmadı ve batıla inanıp azmadı da. O arzusuna göre konuşmaz. O'nun sözleri, hükümleri ilhamdan, vahiyle bildirilenden ve vahye uygunluktan başkası değildir. Ona bunları müthiş kuvvetleri olan (Cebrail) öğretti.” ( Necm Suresi 1-5) ile peygamber s.a.v.'den sadır olan bilgilerin vahye dayandığının delilidir.

 

Yine Kur'a-ı Kerim, Hz Peygamber s.a.v. bu vahye hiçbir ekleme ve çıkarmadığının delilidir. “Eğer Peygamber sözlerin bir kısmını kendiliğinden bizim adımıza uydursaydı, onu kuvvetle yakalar, onun ‘güç ve kuvvetini' alır, sonra da onun can damarını keserdik. Sizden hiçbiriniz de buna engel olamazdı.” (Hakka Suresi 44-47)

 

Tıbbu'n Nebevi'yi Zâd'ul-Maad adlı Hadis Külliyat'ından tanıdığımız İbn-i Kayyim El Cevziyye (H 691-751) adıyla bilinen Şemsed'd-Din Muhammd b. Ebi Bekr b. Eyyup b. Sa'd b Hariz Ebu Abdillahe' Zur'i e'd Dimaki E'l-Hanbeli tarafından kaleme alınmıştır. Her kütüphanede bulunması gereken bu muhteşem eserden bölümler sıklıkla bu bölümde yer alacaktır. Şimdi eserinin giriş bölümünü sunarak Bismillah diyoruz.

 

Övgü, âlemlerin Rabbi olan Allah'a mahsustur; Allah'ın rahmeti de, Rasüllerin en şereflisi, nebilerin sonuncusu olan Muhammed s.a.v.'e, onun aile efradı ve arkadaşlarının tümü üzerine olsun.

 

Övgü ve rahmet dileğinden sonra, işte peygamberin kullandığı ve başkalarına anlattığı tedâvî yöntemlerini anlamakta yararlı olacak

bölümler!  En büyük doktorların anlamaktan âciz kaldıkları ve Peygamberin tıbbında mevcut olan hikmeti açıklıyoruz. Yalnız Allah-tan yardım diliyor, sâdece O'ndan güç ve kuvvet vermesini ümit edi­yoruz.

 

Hastalık iki türlüdür. Biri kalplere, diğeri bedenlere mahsustur. Bu hastalıkların her iki türü de Kur'ân-ı Kerim'de geçmektedir.

 

18.yy.'ın ortalarında tabiplerin yeni anlamaya başlamaları nedeniyle o gün için çok imkânsız görünen ve doktorları aciz bırakan bu taksim şeklinde ilahi bir hikmet vardır. Hastalıklar ge­nelde ikiye ayrılır:

 

1.Organik Hastalıklar:

 

Bunlar, vücud organlarından herhangi birinin, görevini kısmen veya tamamen yerine getir­mesi ya da vücuda çeşitli türden mikropların girmesi sonucu ortaya çıkarlar ve hastalıklı or­ganın yitirilmesine yol açarlar. Buradan "hastalıkların belirtileri" düşüncesi ortaya çıkar, gerçeklen de organik hastalıkların her birinin ayrı ayrı belirlileri, nitelikleri ve kendilerine mahsus zayıflıkları vardır ki. Bu sayede aralarındaki farklar anlaşılır ve böylece her birine ayrı ayrı teşhisler konulabilir.

işte Peygamber efendimizin de anlattıkları bedensel hastalıklar bunlardır. Mesela: Çolaklık, zehirlenmeler, tüberküloz (verem), safra ve benzeri hastalıklar bu tür hastalıklardır.

 

2. Ruhsal Hastalıklar

 

Gerçekle bunlar bir çok türden değişik hastalıkların belirtilerini taşırlar. Ancak bunlar hasta­nın şikayetlerini anlatması ve doktorun ışınlar ve tahliller gibi gerekli tüm araştırmaları ya­parak hastalığı ortaya çıkarmasıyla anlaşılır. Hasta dış görünüşüyle tabii halindedir, bedensel yönden her hangi bir rahatsızlığı söz konusu değildir.

 

Bu hastalıklar sosyal hayatın problemlerinden doğarlar. Mesela: Korku, kuşku, aşk. cinsel yetersizlik, hayalın güçlüklerinin verdiği gerilim ve benzerleri bu tür hastalıkların nedenleri­dir, işle bunlar, peygamber efendimizin sözünü ettikleri kalbe ilişkin hastalıklardır. Bu tür hastalıkları da:
a) Şüphe ve kararsızlık hastalığı
b)Şehvet ve azgınlık hastalığı diye ikiye ayırmasında, psikolojide ortaya çıkan yeni teorile­rin de ortaya kovduğu gibi büyük hikmetler vardır.

 

Kalp hastalıkları da iki türlüdür. Biri şüphe ve tereddüt, diğeri ise, şehvet ve azgınlıktır. Kalb hastalıklarının türleri Kur'ân-ı Kerim'de şöyle ifade edilir:

“Onların kalplerinde hastalık vardır. Allah da onların bu hasta­lıklarını çoğaltmıştır” (Bakara 210) “Kalplerinde hastalık bulunanlar ve kâfirler de "Allah bu misalle ne demek istemiştir ki?" desinler” (Müddessir 31)

 

Kur'ân'ın ve Sünnetin hakemliğini kabule çağrıldıklarında bun­dan kaçınan ve yüz çevirenler hakkında da: “Onlar, aralarında hüküm vermesi için Allah'a ve peygambere çağrıldıklarında bakarsın ki, içlerinden bir kısmı yüz çevirip döner­ler. Ama eğer (Allah ve Resulünün hükmettiği) hak kendi lehlerin­de ise, ona gönülden bağlı olarak saygı ile gelirler. Kalplerinde bir hastalık mı var? Yoksa şüphe ve tereddüt içinde midirler? Yoksa Al­lah ve Resulünün kendilerine zulüm ve haksızlık edeceğinden mi korkuyorlar? Hayır! asıl zalimler kendileridir!” (Nur 48-50) buyurmuştur. İşte şüpheler ve tereddütler hastalığı!

 

Şehevî arzular hastalığına gelince, bu konuda da yüce Allah: “Ey peygamber hanımları! Siz kadınlardan her hangi biri gibi değilsiniz. Eğer Allah'tan korkuyorsanız, sözü yabancı erkeklere karşı yumuşak söylemeyin ki kalbinde hastalık bulunan kimse kö­tü ümide kapılmasın, güzel ve münâsip sözler söyleyin” buyurmuştur. (Ahzâb 32) İşte bu da zina arzusu hastalığıdır. Yüce Allah her şeyin daha iyisini bilir.

 

Vücut hastalığı hakkında ise Cenabı Hak: “Görmeyene güçlük yoktur, topala güçtük yoktur, hastaya da güçlük yoktur. (Bunlara, yapamayacakları görevler yüklenmez, yapmadıklarından dolayı günahkâr olmazlar (Nur 61)  buyurmuş ve beden hastalığını hac, oruç ve abdest'le birlikte anmıştır. Çünkü bunda bir incelik, bir sır vardır. Öyle bir sır ki sana, Kur'ân-ı Kerim'in yüceliğini ve onu anlayan ve üzerinde kafa yoran için başka şeylere ihtiyaç duymayacağını anlatmaktadır.

 

Beden hastalıklarını konu alan tıp ilminin üç ana kuralı vardır:

 

1- Sağlığın korunması.

2- Zararlı şeylerden perhiz.

3- Mideyi fesada uğratacak şeylerden uzak durmaktır.

 

Cenab-ı Hak bu üç kuralı şu üç yerde hatırlatmıştır. Oruç ayetinde şöyle bu­yurdu: “Sizden her kim hasta yahut yolcu olursa, tutamadığı günler kadar diğer günlerde oruç tutar” (Bakara 184). Hasta için hastalık özründen do­layı oruç tutmamayı mubah kılmış, yolcu için de sağlığını ve gücünü korusun diye aynı izni vermiştir. Çünkü yolculuk sırasında oruç, aşırı hareket ve hareketin gerektirdiği süratli incelemeyle, buna ters düşe­cek yetersiz beslenmenin bir araya gelmesini, böylece yolcunun güç­ten düşmesi ve zaafa uğraması sonucunu doğurur. İşte yolcunun sağ­lığını korumak ve güçten düşerek zayıflamasını önlemek için, ona oruç tutmama izni verilmiştir.

 

Hac ayetinde ise:

“Sizden her kim hasta olursa yahut başından gelen bir rahatsız­lığı varsa, oruç veya sadaka veya kurban olmak üzere fidye verme­si gerekir” (Bakara 196) buyurarak hastaya, -bit ya da uyuz gibi nedenlerle- ba­şından rahatsız olana, ihramlı olduğu sırada tıraş olma izni verilmiştir ki, kıl dibinde birikmesi sonucu başta acıya ve pis kokuya yol açan kötü salgıların buharlaşarak uçması amacı güdülmüştür. Baş tıraş edildiği zaman deri açığa çıkar ve bu sıvı buharlaşarak uçar gider. Salgıları buharlaştırma yoluyla dışarıya atma metodu, vücuttaki tüm zararlı salgı birikimlerinde uygulanabilir.

Vücutta birikmesi ve bekletilmesi zararlı olan on şey vardır. Bunlar:
 1. Fışkırmakta olan kan
 2. Birbirini izleyen meni damlaları
 3.
İdrar
 4. Gaita (dışkı)

 5. Yellenme
 6. Kusma
 7. Aksırma
 8. Uyku
 9. Açlık
10.Susuzluktur.

 

Bu on şeyin her birisi, biriktirildiği ya da geciktirildiği zaman hastalıklardan birine neden olurlar. Cenab-ı Hak en basitinin vücuttan atılması gerektiğine işaret etmiştir -bu da başta biriken ve kötü koku­ya sebep olan salgıdır- ki bundan, daha yoğun ve daha kötüsünün de atılması gerektiği anlaşılsın. Bu anlatım tarzı, Kur'ân-ı Kerim'in birçok konuların anlatımında izlediği metottur. Buna da "Basite işaretle karmaşığı kavratma" metodu denir.

 

Tıp biliminin üç ana kuralından biri olan sağlığın korunmasına gelince abdest ayetinde yüce Rabbimiz:

 

"Eğer hasta olur veya bir yolculuk üzere bulunursanız yahut sizden biriniz büyük abdestten gelirse yahut da kadınlara dokunup da bir su bulamamışsanız o zaman temiz bir toprakla teyemmüm edin'' buyurmuştur. Yani pisliğin vücutta beklemesinden dolayı göreceği zararı önlemek için hastanın su yerine toprak kullanmasına izin vermiştir. Bu da içten ya da dıştan vücuda zarar verecek şeyler­den korunmak gerektiğine ilişkin bir uyarıdır. Böylece Cenab-ı Hak tıbbın üç kuralını ve kurallarının tamamını özet olarak biz kullarına öğretmiş oluyor. Biz de Peygamber efendimizin bu kuralları açıklama ve uygulama yönünden gösterdiği yolu hatırlatıyor ve onun açıklama ve uygulamalarının en üstün ve en ileri teknikleri kapsadığını gösteri­yoruz!

 

Gönüllerdeki hastalıkların tedavisine gelince, bu konu tamamen peygamberlerin denetimine teslim edilmiştir. Gerçekleşmesi de an­cak onlar tarafından ve onların eliyle mümkündür. Başka yolu yoktur. Gönüllerin sağlıklı olması ise; Rabbini ve yaratanını, O'nun isimlerini, sıfatlarını, fiillerini ve hükümlerini tanımaları ve bilmeleri, O'nun rızasını ve sevgisini tercih etmeleri, yasaklarından ve gazabını gerek­tiren iş ve davranışlardan kaçınmakla mümkündür. Bunları öğrenme­nin yolu da ancak Peygamberlerden geçer. Onlara uymadan gönülle­rin sağlıklı ve huzurlu olacağını zannetmek büyük bir yanılgıdır. Böyle sanmak, nefsin fiziksel isteklerini karşılayarak onu güçlendirmekten başka bir işe yaramaz. Kalbin sağlıklı ve güçlü olması, kesinlikle bu yolla elde edilemez. Bu ikisinin farkını anlayamayan kimse kalbinin sağlığına dikkat etsin, zira onun kalbi ölmüştür. Kalbinin nuruna da dikkat etsin zirâ o, karanlıklar denizine dalmıştır. (Tıbb'un Nebevî)

Tıbb-ı Nebevî

Tıbb'ün Nebevi'nin diğer meddeleri için tıklayın

Yorum Yap

Diğer Haberler